7. Sosyal Adalet Hareketi İyilerden biri olmak istediğinizde, trans hareketinin iyi bir müttefiki haline gelirsiniz - bunun gerçekten iyi bir şey olup olmadığını düşünmeden. "Tarihin doğru tarafında" olmak iyi hissettirir (tarih sosyal ve tıbbi cinsiyet değişimiyle ilgili gerçeği ortaya çıkaracak ve buna olumlu bakmayacak olsa da). Öğretmenler, terapistler, arkadaşlar, doktorlar, potansiyel olarak "trans" olan biriyle karşılaşabilecek herkes, o kişinin hayatında bir kahraman olmak isteyebilir. Kızımın hayatından küçük bir örnek, kızımın "trans" olduğunu öğrenen öğretmenidir. Kendisi kızımın bu düşüncesini teşvik etti ve erkek olmasını onaylamadığımız ya da 16. yaş gününde ona sentetik hormonlar ve çift mastektomi gibi transseksüel uygulamalar yapılmasına izin vermediğimiz için ailesini şeytanlaştırmasına eşlik etmede hızlı davrandı. Eminim ki destekleyici, yardımcı ve biraz da kahraman olduğunu düşünüyordu.
Sosyal adalet hareketi kabul ettiğimiz her kavramı sorguluyor. Bu, erkeklerin erkek ve kadınların kadın olduğu gerçeğini bile kabul edemeyeceğimiz anlamına geliyor. "Toplumsal cinsiyet " kelimesi üzerindeki kafa karışıklığı da bunda rol oynuyor, çünkü çoğu insan toplumsal cinsiyet normlarının, toplumsal cinsiyet rollerinin ve stereotiplerin baskıcı olabileceği konusunda hemfikir. Ancak, bu konudaki tartışmalar ya kasıtlı olarak ya da bilmeden "cinsiyet" ile karıştırılıyor ki cinsiyet, toplumsal olarak yaratılmış bir kavramdan ziyade biyolojik bir gerçekliktir. Afrika ya da Güney Amerika'daki küçük köylerden Avrupa ya da Amerika’daki büyük şehirlere kadar her türden toplum, cinsiyeti "erkek" ve "kadın" olarak tanıyor. Küçük bir Afrika köyündeki bir "erkek" New York'ta da bir "erkek" olarak tanınıyor, tıpkı New York'taki bir "kadının" Avustralya'daki bir Aborjin kabilesinde hala bir "kadın" olarak görülmesi gibi. Yine de bir şekilde sosyal adalet hareketi, insanların "kadın" ya da "erkek" kavramının bizi aşağı çekmeyi amaçlayan baskıcı bir ataerkil komplo olduğuna inanmasını istiyor!
8. Düşüncesizlik Yukarıdaki fikirlerin çoğunda yankılanan rahatsız edici bir olgu var. Bugünlerde pek çok insan ince bir düşünceye sahip olamıyor, herhangi bir şeyi analiz edemiyor ya da mantıksız fikirleri fark edemiyor gibi görünüyor. Entelektüel bütünlük eksikliği veya bir şeyin doğru olup olmadığını gerçekten düşünme çabası (diğer bir deyişle entelektüel tembellik), cinsiyet değiştirme trendindeki aşırı yükselişe katkıda bulunuyor. Elbette buna teknoloji bağımlılığı ve dikkati azaltan sosyal medya kullanımı da yardım ve yataklık ediyor. Ancak derin düşünme eksikliği bu tür teknolojiler ortaya çıkmadan önce de bir sorundu.
Kısacası, bu ideoloji sadece gerçekleşmesini isteyenler tarafından değil, aynı zamanda bunu durdurmak isteyecek kadar uzun süre düşünmeyenler tarafından da destekleniyor. "Kötülüğün zaferi için gerekli olan tek şey, iyi insanların hiçbir şey yapmamasıdır." sözünü belki duymuşsunuzdur. İnsanlar ister tembellikten, ister kasıtlı cehaletten, ister kafa karışıklığından ya da benzer başka bir düşünceden dolayı hiçbir şey yapmıyor olsunlar, tüm bunlar olurken sadece kafa sallayarak geçmek, işlerin kontrolden çıkmasını ve binlerce gencin zarar görmesini kolaylaştırıyor. Bundan yıllar sonra ise, insanlar bu döneme tiksinti ve hayretle bakarken, pek çok kişi "ben bu fikirlere asla katılmazdım" ve "buna karşı çıkardım" diye düşünecek.
Yine de böyle bir olguya vereceğiniz tepkinin ne olacağını, durumun içine girene kadar bilmek zordur. Ne yazık ki, pek çok insan sesini çıkaramayacak kadar duyarsız ya da zihinsel olarak tembeldir. Dolayısıyla saçma olan yıkıcı fikirleri onaylamakla yetinirler. Pek çok insanın, konuştukları takdirde dışlanacaklarını veya bir şekilde cezalandırılacaklarını bildikleri için (kovulma, programlardan çıkarılma, rütbelerinin düşürülmesi, vb.) seslerini çıkaramadıkları doğrudur, ancak derin düşünce eksikliği de bir başka suçludur.
"Ölü bir oğlunuz mu yoksa yaşayan bir kızınız mı olmasını tercih edersiniz?" gibi cümleler, bu kavramlar hakkında şüphesi olan ebeveynleri zorlamak için kullanılmıştır. Bu cümleler, bunun bir ebeveynin en kötü kabusu olması gibi bariz bir nedenden ötürü pek çok ebeveynin düşünme yetisini elinden almada etkili olmuştur. Elbette, gerçek çalışmalar bu soruyu anlamsız kılmaktadır çünkü bu tıbbi müdahalelerin intiharı önlediği hiçbir zaman gösterilmemiştir, ancak bu konudaki gerçekler medya ve vicdansız tıp uzmanları tarafından gizlenmiştir. Cinsiyet değiştirenlerin sadece %1'inin pişman olduğu ve bunun da çoğunlukla toplum tarafından onaylanmama nedeniyle olduğu yalanı da insanların bu uygulamaları sorgulamasını engelliyor. Cinsiyet değiştirme trendindeki muazzam artışı sorgulayabilen insanlara, pişmanlığın temelde var olmadığı ve tek pişmanlığın transfobik olan ve destekleyici olmayan bir toplum nedeniyle oluştuğu konusunda güvence veriliyor. Yine, gerçek çalışmalar bu iddiayı doğrulamıyor ancak biz şu anda transları cesur ruhlar olarak göklere çıkaran bir ortamda yaşıyoruz. Son zamanlarda yapılan çalışmalar, mevcut pişmanlık oranının %30'a yakın olduğunu gösteriyor ki bu oran, cinsiyet değiştiren herkesin kendini felaket bir karar vermediğine ikna etme güdüsü düşünüldüğünde oldukça yüksek bir oran. Konu üzerine yapılan çalışmalar kapatılma eğiliminde olduğu için detransların (translıktan pişman olanların) oranının ne olduğu hakkında da hiçbir fikrimiz yok. Ancak intihar ve pişmanlık hakkındaki bu yalanlar, ortalama bir insanın cinsiyet değiştirme uygulamalarını sorgulamasını engellemeye yardımcı oluyor. Bunların yalan olduğunu anlamak için çalışmaları gerçekten okumak gerekir ve ortalama bir insan bunu yapmaya motive değildir, dolayısıyla sözde "uzmanlara" güvenecektir.
9. Eşcinselliğin ve Cinsiyet Değiştirmenin Tarihi Öne çıkan ve beden nefretinin normalleştirilmesine, sağlıklı bedenlerin yok edilmesine ve kadın haklarının ihlal edilmesine giden yolu neyin açtığını açıklamaya yardımcı olabilecek birkaç tarihsel faktör var. Önemli tarihsel faktörlerden biri eşcinsel hakları hareketi. 1960'lı yıllardan itibaren eşcinsel hakları için mücadele etmek üzere kurulan “hayır kurumlarının” sayısı giderek artmaya başladı. Bu kurumlar, Mart 2014'te Birleşik Krallık'ta ve Haziran 2015'te Amerika’daki her eyalette eşcinsel evliliğin yasal hale gelmesine kadar, yıllar boyunca hakların kazanılması noktasında başarılı oldular. Bu noktada eşcinseller heteroseksüellerle aynı haklara sahip oldular ki bu tam da eşcinsel hakları hareketinin asıl hedefiydi. Ne yazık ki, Stonewall ve GLAAD gibi pek çok gey aktivisti kuruluş, mevcut haklarını korumak gibi uzun vadeli hedeflerle veya HIV 'li yaşlı gey erkeklerin bakımı gibi özel konularla ilgilenerek küçülmek ve bir gözlemci olarak kalmak yerine tamamen yön değiştirdi. Güncel kalmak için kendilerini "yeniden markalaştırdılar", seçmen kitlelerini LGBTQII+ kısaltmasıyla genişlettiler ve ana kaygı olarak "trans hakları" üzerine odaklandılar. "Trans hakları” için paraya boğuldular ve yeni taleplerle büyük bir ivme kazandılar.
Cinsiyet değiştirme uygulamaları için sigorta kapsamının genişletilmesini (ses eğitimi, lazer epilasyon, yüz feminizasyonu, vücut şekillendirme vb.) talep ettiler ve aldılar (benzer kozmetik prosedürlerin bu tür hizmetleri isteyen başka hiç kimse için asla karşılanmayacağı gerçeğine rağmen). Reşit olmayanlarda ergenlik engelleyiciler ve karşı cinsiyet hormonlarının yanı sıra mastektomi ve vajinoplasti (yapay vajina oluşturma) gibi ameliyatları alma hakkı için de mücadele ettiler. Çocukların okulda ebeveynlerinden gizli olarak sosyal cinsiyet değişimi (sosyal hayatta tıbbi müdahale olmaksızın karşı cinsiyet gibi görünmek ve davranmak) yapmalarına izin vermek için mücadele ettiler ve bunu bir şekilde ebeveynlerin çocukları için tehlikeli hale geldiğini iddia ederek haklı gösterdiler. Ayrıca erkeklerin kadınların özel alanlarına girebilmeleri, kadınların ödüllerine el koyabilmeleri ve kadın sporlarında yarışabilmeleri için de mücadele ettiler.
Cinsiyet değiştirme uygulamalarının, 1930'ların Almanya'sında kişileri karşı cinsiyet gibi göstermek üzere yapılan ameliyatları da içeren tıbbi deneylerle başlayan karmaşık bir tarihi var. O zamanlar "cinsiyet kimliği " diye bir düşünce yoktu, bunun yerine karşı cinsiyet uyumuna giden zorlu bir yol vardı.
İlk tıbbi cinsiyet değiştirme ameliyatı, 1952 yılında Christine Jorgensen tarafından gerçekleştirildi. Christine Jorgensen'den sonra da tıbbi olarak cinsiyet değiştirmek oldukça nadirdi ancak büyük ölçüde hem Jorgensen hem de sentetik hormonların rafine edilmesi nedeniyle bu istek arttı. Bu da herhangi bir ameliyat olmaksızın insanların birçok yönden karşı cins gibi görünmesine yol açtı. Tıbbi yoldaki bu değişikliklerle birlikte cinsiyet değiştirmek daha kolay hale geldi ve daha popüler oldu. Harry Benjamin, Jorgensene'in Amerika’daki doktoruydu (Jorgensen'i ameliyat etmedi, ameliyatı Avrupa'da yapıldı). Benjamin, Jorgensen'in hikayesi duyulduktan sonra dünya çapında yaklaşık 500 kişiden mektup alarak Jorgensen'le olan ilişkisi sayesinde ünlendi.
Harry Benjamin Vakfı 1960'larda kuruldu, ancak 1967 civarında fonları kesildi. Vakfın 1960'larda ilişkili olduğu Johns Hopkins Üniversitesi Cinsiyet Kliniği ise diğer birkaç klinikle birlikte, tıbbi olarak cinsiyet değiştirmenin yararlarına dair kanıt eksikliği nedeniyle 1979 civarında kapatıldı. Yine de bazı insanlar cinsiyet değiştirme fikrinde ısrar ederek 1979 yılında Harry Benjamin Uluslararası Cinsiyet Disforisi Derneği'ni (HBIGD) kurdu. HBIGD'nin 2006 yılında WPATH olarak yeniden adlandırılması da dikkat çekicidir. Bu da bir başka yeniden markalaşma anıdır. WPATH'ın açılımı ise World Professional Assocation for Transgender Health (Dünya Transseksüel Sağlık Profesyonelleri Birliği) - ki kulağa meşru bir tıbbi kuruluş gibi gelmektedir. Son zamanlarda haberlerde (ana akım medyada değil) yer aldığı üzere, sızdırılan WPATH dosyaları WPATH'ın gerçek bir meslek örgütü olmadığını, hastaların sağlığını korumaktan ziyade LGBT gündemini zorlayan trans aktivistlerle dolu olduğunu göstermektedir.
2012 yılı civarında WPATH, bakım standartlarının 7. baskısını yayınladı (ilk 6 baskı HBIGD kapsamında oluşturulmuştu). Bu baskı, tıbbi cinsiyet değiştirme uygulamalarını ciddi bir ruhsal bozukluğun (“cinsiyet kimliği bozukluğunun”) tedavisi olarak görmekten, kişinin esas cinsiyetinden duyduğu memnuniyetsizliği (cinsiyet disforisi ) ifade eden psikiyatrik bir durumun tedavisine doğru büyük bir değişim içeriyordu. Benzer şekilde, 2013 yılında, akıl hastalıkları teşhis kılavuzunun 5. versiyonu olan DSM-V, cinsiyet değiştirme uygulamalarını meşru göstermek amacıyla cinsiyet kimliği bozukluğu ifadesini "cinsiyet disforisi" olarak değiştirdi. Perde arkasında dönen tüm bu çalışmalar, cinsiyet değiştirme sürecinin normalleşmesinin temellerini attı. Günümüzde, cinsiyet disforisi bile bazı aktivistler tarafından fazla “damgalayıcı” olarak değerlendiriliyor. Bunun yerine trans aktivistler, kişinin esas cinsiyeti (biyolojik cinsiyet) ile olması gerektiğine inandığı cinsiyet arasındaki uyumsuzluğu tanımlamak üzere "cinsiyet uyumsuzluğu" terimini kullanmayı öneriyor. Bu bağlamda "toplumsal cinsiyet” ifadesinin ne anlama geldiği bir muamma ancak bu kavramlar kültürümüzün demirbaşları olarak popülerleşti. "Toplumsal cinsiyet kimliği" ve "doğuştan atanan cinsiyet" gibi terimler ana akım medya tarafından yaygın olarak kullanılıyor.
"Doğuştan atanan cinsiyet" teriminin muhtemel kökeninin 1960'larda Harry Benjamin ile birlikte çalışan John Money'nin deneyleriyle bağlantılı olduğu unutulmamalıdır. John Money, cinsiyetin belirsiz olduğu ya da taklit edilmesinin zor olduğu interseks gibi durumlardan muzdarip çocukların "sorununa" bir çözüm olduğunu iddia ederek, bu şekilde sosyalleştirildikleri sürece herkesin karşı cins olarak yetiştirilebileceğini öne sürmüştür (örneğin, bir erkek için "normal" bir penis oluşturmak çok zorsa, ona sahte bir vajina verilebilir ve kadın olarak yetiştirilebilir). Buna göre cinsiyeti konusunda sorunu olan çocuğa karşı cinsiyet “atanır” ve çocuk o cinsiyete göre yetiştirilir. John Money'nin deneylerinin sonuçları ise tam bir fiyaskoydu; Money'nin istismar içeren uygulamalarının sonucu olarak yetişkin olduğunda intihar eden Bruce/Brenda/David Reimer davası gibi bazı skandallar yaşandı.
İniş çıkışlarına ve cinsiyet değiştirenlerin genel olarak kötü sonuçlar aldığını gösteren çalışmalara rağmen birçok doktor bu tedavilerde ısrar etti. Lupron gibi ergenlik engelleyicilerin kullanımı “cinsiyet endüstrisi" için büyük bir nimetti. Bu ilaç çocukların gelişimlerinin doğal bir parçası olan ikincil cinsiyet özelliklerini (erkeklerde kıllanma, ses kalınlaşması, kızlarda göğüslerin belirginleşmesi vb.) hiç kazanmadan karşı cinsiyet olarak görünmelerine neden oldu. Bu ilaçlar daha önce erken ergenliğin durdurulmasına, erkek cinsel suçluların kimyasal hadımına, ileri prostat kanseri olan erkeklerin hayatta kalma oranını artırmaya ve büyük fibroidleri olan kadınlara yardım etmeye kadar birçok şey için kullanıldı. Bu ilaçların kemik yoğunluğu sorunları ve ağrı dahil olmak üzere bilinen birçok ciddi yan etkisi de var ve teşhis edilebilir tıbbi sorunlar için kullanımı bile tartışmalı olmuştur. Ancak bu sorunlar, ilaçları cinsiyet değiştirmek için kullanmak isteyenler tarafından göz ardı edilmiştir.
Bazı doktorların gençleri cinsiyet değiştirme sürecine sokma nedenlerini tartışırken belirtildiği gibi, bu sürece erken yaşta başlamanın hem sosyal hem de fiziksel boyutta cinsiyet değiştirme sürecine yardımcı olacağına dair bir inanç vardı. Ergenlik engelleyici kullanan Hollandalılar ünlü “Hollanda Protokolünü” ortaya çıkardı. İlk deneyleri 70 çocuk üzerinde yapıldı, 55 çocuk takip edildi ve bunlardan biri başarısız bir vajinoplasti sonucu öldü. Bu deneyler 1980'lerin sonlarında başladı. Kısa dönemli bazı şüpheli takiplere rağmen, bu deney bir başarı olarak kabul edildi ve "trans çocuk " kavramı doğdu. Bundan önce, cinsiyet disforisi yaşayan çocuklar herhangi bir tıbbi müdahale için yetişkinlik dönemini beklemek zorundaydı ve çoğu psikolog da dikkatli bir şekilde beklemeyi savunuyordu. Dikkatli bir şekilde beklemek işe yaradı çünkü cinsiyet disforisi olan çocukların yaklaşık %80'i yetişkinlikte hiçbir müdahale olmaksızın esas cinsiyetlerini kabul ediyordu. Buna karşılık, ergenlik engelleyici verilen çocukların yaklaşık %96'sı karşı cins olarak görünmek ve yaşamak üzere karşı cinsiyet hormonlarına ve/veya ameliyatlara yönlendiriliyordu.
Küçük çocuklarının cinsiyetini değiştiren "öncü ebeveynler" için Mermaids adında ayrı bir kurulış bulunmaktadır. Derneğin eski lideri Susie Green, Tayland’da yasalar 18 yaşından küçükler için bu tür ameliyatları yasaklamadan kısa bir süre önce 16 yaşındaki oğlunu İngiltere'den Tayland'a "alt ameliyatı" (hadım ve penis inversiyonu) için götürmüştür. Çocuk yaşta cinsiyet değiştiren Jazz Jennings, 2000'li yılların başında çocuk ve gençlerde sosyal ve tıbbi cinsiyet değişimini popülerleştiren bir televizyon programı ve bir kitap yayınlayarak cinsiyet değiştirme sürecinin Amerika’daki poster çocuğu haline gelmiştir. Oprah Winfrey 2000'li yılların bir noktasında sözde trans çocukları programına çıkararak "trans çocuk" olgusuna daha fazla popülerlik ve normalleşme getirmiştir.
10. Trump Kasım 2016'da Donald Trump Amerika Birleşik Devletleri başkanı seçildi. Bunun özellikle çocuklar için cinsiyet değiştirme sürecini yavaşlatacağı düşünülebilirdi, çünkü artık bir Cumhuriyetçi iktidardaydı. Ancak durum böyle olmadı. Trump'ın bıraktığı miras, Covid-19 salgınını kötü idare etmesi ve bir ayaklanmaya neden olan ve nihayetinde Amerika’nın vatandaşlarının büyük bir kesiminin oylama sisteminin bütünlüğünden şüphe duymasına neden olan eylemleri de dahil olmak üzere sorunlu bir mirastır. Ancak bu makalenin amaçları doğrultusunda Donald Trump'ın önemi, eşcinsel hakları gibi konularda yasaların ve politikaların tersine çevrilme ihtimalini göstererek insanları korkutmuş olmasıdır. Eşcinsel evlilik ve eşcinsellerin istediği diğer ayrıcalıklar Donald Trump fırtınasını tamamen atlattı.
Cinsiyet değiştirme konusuna gelince, Trump sözde "trans haklarını" artırmak isteyenlere tüm o zulüm iddialarını ve ardından sıraladıkları taleplerini haklı çıkarmak için ihtiyaç duydukları düşmanı verdi. Trump'ın başkanlığı, "savunmasız" trans aktivistlerin taleplerini desteklemeyen herkesin sol ve Demokrat Parti tarafından şeytanlaştırıldığı kutuplaşmış bir ortam yaratılmasına neden oldu. Solda tıbbi deneyler konusunda ihtiyatlı davranmak isteyen ve kadın hakları, güvenliği ve adaleti konusunda endişe duyanlar kendi partileri tarafından dışlandı.
Cinsiyet değiştirme uygulamalarının sağlık sigortası ve Medicaid tarafından tamamen karşılanması, trans kadın olduğunu öne süren erkeklerin tüm kadın mekanlarına girebilmesi, kadın sporlarında yarışabilmesi ve kadın ödüllerini ele geçirebilmesi için mücadeleler devam ediyordu. Okul öncesi yaştaki çocukların istedikleri takdirde her açıdan karşı cinsiyet olarak muamele görmeleri, ergenlik çağındaki çocukların ilk fırsatta sentetik karşı cinsiyet hormon ilaçlarına ve ameliyatlara erişiminin sağlanması için mücadele sürüyordu. Drag queenlerin (gösterişli kıyafetler ve abartılı makyajlarla kadınları taklit eden erkekler), okul öncesi çağdaki çocuklara hikaye okuma hakkı bir anda kutsallaştı ve buna karşı çıkan herkes Trump yanlısı olmakla ve gerçek bir demokrat olmamakla suçlandı.
Kısacası siyasetin kutuplaşması, bu sözde haklardan herhangi birine karşı konuşurken yobaz, irrasyonel veya transfobik bir moron olarak adlandırılmadan konuşmayı zorlaştırdı. Trump sadece trans aktivistlerin soldan gelen muhalefeti hızlı bir şekilde susturmasını sağlamakla kalmadı, aynı zamanda politikalarına karşı çıkanları, yanlışlıkla kötü bir Cumhuriyetçi gündemi desteklememeleri için kendi şüphelerinin bastırılması gerektiğine ikna etmede de rol oynadı.
Ne zaman reşit olmayan çocukları bilinen ve bilinmeyen yan etkileri olan riskli tıbbi müdahalelerden korumak için bu tür tedaviler için kanıt temeli olmadığı gerekçesiyle yasalar çıkarılsa, bu yasaların bu zavallı çocukları siyasi bir satranç oyununda piyona dönüştüren Cumhuriyetçiler tarafından desteklendiği söylendi. Onlara göre bu yasayı öneren herhangi bir kişinin çocukların refahı için gerçek bir endişe duyabileceği düşünülemezdi. Bu yasalar adına ifade veren kişilerin çoğunun detrans olduğu gerçeği tamamen göz ardı edildi. Haber medyası tüm bu yasaların sadece Cumhuriyetçi tabanı tatmin etmeye (aslında pek çok Demokrat bu savunmasız bireylerin korunması için feryat ederken) ve Cumhuriyetçileri iktidarda tutmaya yönelik girişimler olduğunu açıkça ortaya koydu. Kısacası, Donald Trump'ın seçilmesi trans aktivistlere mücadelelerini meşrulaştırmak için ihtiyaç duydukları mükemmel folyoyu tam da doğru zamanda verdi.
Sonuç Kusursuz bir fırtına yaratmak için pek çok faktörün bir araya gelmesi gerekti ve ardından gelen cinsiyet değiştirme kasırgası dünyanın dört bir yanındaki birinci dünya ülkelerinde genç ve savunmasız insanların üzerine yağdı. Yukarıdaki on faktör muhtemelen buzdağının sadece görünen kısmıdır, ancak en azından cinsiyet değiştirme uygulamalarının bu kadar popüler hale gelmesi için ne kadar farklı sosyal, tarihi ve siyasi faktörün bir araya gelmesi gerektiğini ortaya koymada uzun bir yol kat etmektedir.
Kaynak: hippiesq.substack.com
2 Mayıs 2024