MESELE: Cinsiyet Disforisi

Biyolojik ve toplumsal perspektiften cinsiyet disforisi ve tedavisi
MESELE: Cinsiyet Disforisi

 

İngilizce'de "Gender Dysphoria," Türkçe'de ise "Cinsiyet Disforisi" veya “Cinsiyet Hoşnutsuzluğu” olarak adlandırılan durum, kişinin biyolojik cinsiyetinden (cinsiyet ideolojisi buna “atanan cinsiyet” de der; cinsiyetin sonradan seçilebilir bir özellik olduğu algısını oluşturmayı amaçlar) ve bu cinsiyetin özelliklerinden duyduğu hoşnutsuzluk halini ifade eder. Cinsiyet disforisi yaşayanlar, biyolojik cinsiyetlerine ait olan birincil cinsiyet özelliklerinden (örneğin, genital organlar) veya ergenlik döneminde gelişen ikincil cinsiyet özelliklerinden (örneğin, erkeklerde ses tonunun kalınlaşması, kadınlarda meme gelişimi) hoşnutsuzluk duyar.

Ne Sıklıkla Görülür?

Literatüre bakıldığında, epidemiyolojik araştırmaların cinsiyet disforisinin büyük ölçekli yaygınlığını incelemediği görülmektedir. Bu yüzden, genellikle gençlerde bu hoşnutsuzluğun yaygınlığını tahmin etmek için ebeveynlerden gelen raporlar ve kişisel bildirim ölçekleri kullanılmaktadır. Örneğin, bir araştırma [1], ebeveynlerin çocuk davranışlarını değerlendiren raporlarla cinsiyetler arası davranış yaygınlığını incelemiştir. Sonuçlar, yedi yaşındaki erkeklerin %3.7'si ve kızların %5.7'sinin karşı cins gibi davrandığını veya karşı cins olmak istediğini göstermiştir. Bu oranlar on yaşındaki çocuklar için %2.7 ve %3.6'ya düşmüştür.

Tayvan'da, 5010 üniversite öğrencisi arasında cinsiyet hoşnutsuzluğu yaygınlığı, 'Keşke karşı cinsten olsaydım' ifadesinin yer aldığı bir ölçekle değerlendirilmiştir [2]. Elde edilen sonuçlara göre, kız öğrencilerin %7,3'ü ve erkek öğrencilerin %1,9'u karşı cins olmayı "çok" sıklıkla arzuladıklarını ifade etmişlerdir.

Aynı ifade, Hollanda'da 11-18 yaş aralığındaki 760 gençle gerçekleştirilen bir çalışmada da dikkat çekici bir şekilde kullanılmıştır [3]. Bu araştırmada, erkeklerin %5'i ve kızların %8,4'ü, zaman zaman veya sıkça karşı cinsten olmak istediklerini belirtmişlerdir. 

Cinsiyet disforisi
Cinsiyet disforisi yaşayanlar, biyolojik cinsiyetlerine ait olan birincil cinsiyet özelliklerinden hoşnutsuzluk duyar.

Erişkinler arasında cinsiyet hoşnutsuzluğunun yaygınlığı hakkında resmi epidemiyolojik çalışmalar yapılmamıştır. Tahmini sayılar genellikle cinsiyet (LGBT ideolojisinin deyimiyle "cinsiyet kimliği") karmaşası sebebiyle sağlık hizmetlerine başvuran bireylerin sayısıyla veya anket çalışmalarıyla elde edilmektedir. İsveç'te yapılan bir çalışma [4], cinsiyet değiştirme sürecine başlayan kişilerin yıllık insidansını (belirli bir nüfus birimi başına düşen vaka sayısı) incelemiştir. Bu çalışma, erkekten kadına geçişlerde 1.000.000'da 3.2 ve kadından erkeğe geçişlerde 1.000.000'da 1.9 oranında hoşnutsuzluk olduğunu göstermiştir.

Toplum temelli çalışmalar ise erişkinler arasında cinsiyet hoşnutsuzluğunun daha yaygın olduğunu ortaya koymaktadır. Amerika'da yapılan bir çalışma [5], katılımcıların %0.39'unun cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşadığını göstermiştir. Benzer şekilde, Belçika'da yapılan bir çalışmada  ise erkeklerde %0.7, kadınlarda %0.6 oranında hoşnutsuzluk tespit edilmiştir [6]. Türkiye'de ise cinsiyet hoşnutsuzluğunun yaygınlığını inceleyen güncel bir çalışma bulunmamaktadır.

Geçmişten Günümüze Cinsiyet Hoşnutsuzluğu

"Cinsiyet hoşnutsuzluğu", insanların cinsiyetlerinden rahatsız olup karşı cinsin bedeninde rahat edeceklerini düşündükleri ve bu düşüncenin çocukluk çağından itibaren var olduğunu iddia ettikleri bir durumdur. İlk vakalar 19. yüzyıla kadar tanımlanmamış olsa da, 1853 yılında Frankel tarafından tanımlanan ilk vaka raporu yayınlanmıştır. Bu tür durumlar, cinsel kimlikle ilgili farklılıkları tanımlamak amacıyla ilk kez 1893 yılında Richard von Kraft Ebing tarafından "karşı cinse ait hisseden eşcinseller" olarak açıklanmıştır.

Daha sonra, cinsiyet konusunda profesyonel yardım sunan kuruluşlar ve çalışmalar geliştirilmiştir. Örneğin, Harry Benjamin tarafından kurulan ve ismi daha sonra Dünya Transseksüel Sağlığı Meslek Birliği (WPATH) olarak değiştirilen bir organizasyon, cinsiyet hoşnutsuzluğunun tedavisine ilişkin standartlar ve prensipler belirlemiştir. Bu standartlar, tıbbi ve psikolojik bakımın nasıl yapılması gerektiğini ele almaktadır.

Cinsiyet hoşnutsuzluğuna profesyonel yaklaşım zaman içinde evrim geçirmiştir.

Tartışmalı çalışmalara imza atan John Money“toplumsal cinsiyet rolü” temini icat ederek cinsiyetin doğumdan sonra oluştuğunu ve en büyük değişimin üç ila dört yaşlarında meydana geldiğini öne sürmüştür. Ayrıca "cinsiyet kimliğinin" biyolojik faktörlerden bağımsız olduğunu ve bebeklerin cinsiyetinin yetiştirilme tarzıyla şekillenebileceğini söylemiştir. Ancak, Money’nin yaptığı "John/Joan" ya da ikizler deneyi olarak bilinen bir çalışmanın detaylı bir şekilde incelenmesi sonucunda, Money'nin yanıldığı ortaya çıkmıştır. Bu deneyde, sekiz aylıkken cerrahi bir komplikasyon sonucu penisini kaybeden ve daha sonra kız çocuğu olarak büyütülen John'un (gerçek adıyla David Reimer), ergenlik döneminde tekrar erkek olarak yaşamayı tercih ettiği görülmüştür. Bu ve benzer vakalar, cinsiyetin aslında anne karnında kalıcı şekilde kodlandığının ispatıdır.

Cinsiyet hoşnutsuzluğu
John Money, şu anda okullarda ve üniversitelerde öğretilen “toplumsal cinsiyet” teorilerinin ilk öncülerindendir.

Genetik araştırmalar, cinsiyet hoşnutsuzluğunun kökenlerini anlamak amacıyla yapılan ilk çalışmalar arasında yer alır. 1979'da, cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan erkek çocuklarla gerçekleştirilen bir araştırmada [7], çocukların kromozomal bir anormalliğe sahip olmadığı ortaya konmuştur.

Yine cinsiyet farklılıklarının genetik temellerini inceleyen başka bir araştırmada, erkeklerin genleri üzerinde çalışmalar yapılmış, ancak cinsiyet hoşnutsuzluğu ile ilişkilendirilebilecek genetik farklılıklar tespit edilememiştir [8].

1980'de Amerikan Psikiyatri Birliği (APA), kişinin kendi cinsiyeti ile ilgili yaşadığı rahatsızlığı "cinsel kimlik bozukluğu" olarak adlandırmış ve bu durumu bir tür ruhsal hastalık olarak tanımlamıştır. Fakat 2013 yılında APA, "cinsiyet hoşnutsuzluğunun kendiliğinden bir ruhsal bozukluk olmadığı" kararına varmış ve "cinsel kimlik bozukluğunu" sadece zihinsel ve fiziksel zarara neden olduğu durumlarda tıbbi bir durum olarak kabul edilen "cinsiyet disforisi" olarak yeniden sınıflandırmıştır.

"Disfori" esasen tıp literatüründe stres, anksiyete ve depresif bozukluk gibi çeşitli zihinsel durumlarla ilişkilendirilen ve tedavi prosedürleri olan eski bir terimdir. Ancak APA tarafından yapılan son sınıflandırmada, cinsiyet ile ilgili bir uyumsuzluğun söz konusu olduğu durumlarda, psikolojik değerlendirmenin gerekli olmadığı öne sürülmüştür. Sınıflandırmada yapılan değişiklik, cinsiyet disforisi teşhisi konulan kişilere cinsiyet değişimi haricinde seçenekler sunmak yerine, karşı cinsiyet hormonları ve cerrahi müdahaleler ile geri dönüşü olmayan tıbbi uygulamaların tek çözüm olduğu inanışını teşvik etmiştir. 

Peki “cinsiyet disforisi”nin tek çaresi cinsiyet değiştirmek mi?

Cinsiyet disforisi yaşayanlara, cinsiyet değişiminin mutluluk getireceği ve yaşadıkları sorunlara son vereceği algısı dayatılmakta, transseksüellik tek çözüm olarak sunulmaktadır. Bu “tek çözüme” inandırılanlardan biri de, cinsiyet değişikliği deneyimi yaşamış ve pişman olduktan sonra kendini bu deneyimini paylaşarak başkalarının hayatını kurtarmaya adamış Amerikalı yazar Walt Heyer’dir. Heyer, “Cinsiyet değiştirmek bu kadar ‘harika’ ve ‘etkiliyse’ ve bunu yapanlar bu kadar ‘mutlu’ ise, o zaman transseksüel ameliyatı olanların yüzde 41'i neden intihar etmeye kalkıyor?” sorusuyla cinsiyet değişimini sorgulamamızı istiyor. Ayrıca şunları da ifade ediyor: “Buradaki itici güçlerden biri, cinsiyet değiştirme ameliyatlarını yapan cerrahların bu işten yılda 1.200.000 dolar kazanmasıdır. Bir anda çıkıp ameliyatların faydasız olduğunu kabul etmeleri finansal olarak işlerine gelmez.”

Cinsiyet disforisi
Cinsiyet disforisi nedeniyle cinsiyet değiştirdikten sonra transseksüellikten pişman olup esas cinsiyetine dönen Walt Heyer. 

Bir erkek çocuk, "kadınsı bir beyne sahip olduğunu" belirterek kendisini bir kız olarak görmeye başladığında, bu aslında dişi bir beyne sahip olduğundan kaynaklanmaz; bunun yerine, bu durumun temel sebebi beyin gelişiminin olumsuz çocukluk deneyimlerinden etkilenmiş olmasıdır. Bu durum, cinsiyet disforisi yaşayanlar arasında oldukça sıkça görülen bir durumdur.

Toksik strese neden olan "Olumsuz Çocukluk Çağı Deneyimleri", bir çocuğun büyürken karşılaşabileceği veya tanık olabileceği duygusal, fiziksel veya cinsel istismar, ihmalkarlık, aile içi şiddet gibi olayları tanımlar. Bu deneyimler, genellikle kişinin gelişimini etkiler ve kişisel kimliğin şekillendiği dönemlerde derinlemesine değişikliklere yol açar. Çocuk cinsel istismarı, fiziksel temasın ötesine geçer. Pornografiye maruz bırakma veya cinsel içerikli kitapların kullanılması gibi temas dışı istismarlar da çocuklar üzerinde çok ciddi etkilere sahiptir.

Geçmişte cinsiyet karmaşası yaşayan kişilere sıkıntılarının nedenlerini anlamak amacıyla danışmanlık hizmetleri sunulurdu; günümüzde ise özellikle batılı ülkelerde olumsuz çocukluk dönemi deneyimleri ile başa çıkmak isteyenler, yardım alacak uygun bir psikolog bulmanın adeta imkansızlığından yakınıyor. Örneğin, cinsiyet karmaşası yaşayan bir genç, karşı cinsiyet hormonu tedavisinin zaman çizelgesini şöyle anlatıyor: “Gecikmek istemediğim için Amerika'ya gittim, orada bana “Cinsiyet Disforisi” teşhisi kondu, sonra Birleşik Krallık'a geri döndüm ve Gender GP kliniğiyle temasa geçtim. Klinikle ilk görüşmem ile karşı cinsiyet hormonu olan Testosteronu teslim almam arasında geçen süre 24 gündü.”

Ayrıca neredeyse tüm gençler akıllı telefon kullanmakta ve bu da onlara YouTube, Reddit, Tumblr, Wattpad gibi çevrimiçi platformlara engelsiz erişim sağlamaktadır. Bu platformlar, sosyal bulaşma ve manipülasyon karşısında savunmasız olan gençlerin cinsiyet disforisi geliştirmelerine katkıda bulunan en önemli alanlardan biri olarak öne çıkmaktadır.

Cinsiyet disforisi
Akran etkisi ve sosyal medya, gençler arasında ani cinsiyet disforisi gelişimine neden olmaktadır.

Gençler arasında "ani cinsiyet disforisi"nin nedenlerini araştıran Brown Üniversitesi bilim adamları, akran etkisinin ve taklit edilme davranışlarının ergenler arasında transgender kimlik gelişiminde önemli bir rol oynadığı sonucuna varmıştır.

Kısacası, cinsiyet disforisi yaşayanların sağlıkları göz ardı edilerek, bu durumun bir endüstriye dönüştürülmesi endişe vericidir. Sağlık profesyonelleri, bu kişilerin gerçek ihtiyaçlarını değerlendirmeli ve tedaviyi kişiselleştirmelidir. Kar amacı güden yaklaşımların önüne geçilmeli ve etik standartlara uygun şekilde hizmet sunulmalıdır. Aksi takdirde, cinsiyet disforisi yaşayanların psikolojik ve fiziksel sağlığı, kar hırsıyla gölgelenmeye devam edecektir.

 

Kaynaklar

[1] Van Beijsterveldt CE, Hudziak JJ, Boomsma DI. Genetic and environmental influences on cross-gender behavior and relation to behavior problems: a study of Dutch twins at ages 7 and 10 years. Arch Sex Behav. 2006;35(6):647-58.

[2] Lai MC, Chiu YN, Gadow KD, Gau SS, Hwu HG. Correlates of gender dysphoria in Taiwanese university students. Arch Sex Behav. 2010;39:1415-28.

[3] Tick NT, van der Ende J, Verhulst FC. Ten-year trends in self-reported emotional and behavioral problems of Dutch adolescents. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol. 2008;43(5):349-55.

[4] Landen M, Walinder J, Lundstrom B. Incidence and sex ratio of transsexualism in Sweden. Acta Psychiatr Scand. 1996;93(4):261-3.

[5] Meerwijk, Esther L, and Jae M Sevelius. Transgender Population Size in the United States: a Meta-Regression of Population-Based Probability Samples. American Journal of Public Health vol. 2017

[6] Van Caenegem, E., Wierckx, K., Elaut, E. et al. Prevalence of Gender Nonconformity in Flanders, Belgium. Archives of Sex Behavior 44, 2015 p.1281-87

[7] Bradley SJ, Zucker KJ. Gender identity disorder and psychosexual problems in children and adolescents. Can J Psychiatry. 1990;35(6):477-86.

[8] Lombardo F, Toselli L, Grassetti D, Paoli D, Masciandaro P, Valentini F, et al. Hormone and genetic study in male to female transsexual patients. J Endocrinol Invest. 2013;36(8):550-7.