Sıkça Sorulan Sorular

LGBT nedir, açılımı ne anlama gelmektedir?

LGBT, binlerce çeşit cinsel yönelim olduğunu savunan bir cinsiyet ideolojisinin iddia ettiği cinsel yönelimlerin kısaltmasıdır. Açılımı şu şekildedir: L - Lezbiyen: Diğer kadınlara yönelik ilgi duyan bir kadını ifade eder. G - Gey: Diğer erkeklere yönelik ilgi duyan bir erkeği ifade eder. B - Biseksüel: İki cinsiyete (erkek ve kadın) karşı ilgi duyan kişileri ifade eder. T -Transseksüel veya Transgender: Kendilerini karşı cinsiyetten tanımlayan kişileri ifade eder. Bu terim altında, cerrahi veya hormonal müdahalelerle cinsiyetlerini değiştirenlere “transseksüel”, sadece görünümünü değiştirenlere ise özellikle halk arasında “travesti” denilmektedir. LGBT terimi, bu cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği çeşitliliğini iddia ederek büyüyen bir topluluğu temsil eder. Ayrıca terim, bu topluluğun haklarını savunma çabalarını içeren LGBT hakları aktivizmi gibi konularla da ilişkilidir.

Homoseksüellik belirtileri nelerdir?

Homoseksüellik terimi genellikle eşcinsellikle eş anlamlı olarak kullanılır. Her ikisi de aynı cinse karşı ilgi duyan kişileri ifade eder. Örneğin, bir kadının homoseksüel olduğunu belirten belirtiler arasında diğer kadınlara duyulan cinsel ilgi, bu yönde cinsel ilişkiler kurma, kadınları beğenme, duygusal bağlarını kadınlarla yaşama gibi unsurlar bulunabilir. Geylerin erkeklerden hoşlandıkları için kadınsı, lezbiyenlerin de kadınlardan hoşlandıkları için erkeksi davranışlar sergiledikleri genel bir klişe olmasına rağmen, bazı durumlarda ise bu tutumlar dışarıdan kolayca fark edilemeyebilir. LGBT ideolojisine göre, homoseksüellik bir hastalık veya bozukluk olarak görülmese de, bu görüşe karşı olarak, homoseksüellik genellikle ruhsal, fiziksel veya çevresel faktörlerden kaynaklanabilir. Biyolojik veya hormonal bozukluklar, çocukluk dönemindeki travmalar, şiddet veya istismar gibi faktörler, kişinin cinsiyet kimliğine ilişkin temel kodlarını bozabilir. Bu durum genellikle ergenlik dönemi veya sonrasında, kişinin duygusal ve cinsel gelişimini olumsuz etkileyerek homoseksüellik belirtileri göstermesine neden olabilir.

Cinsiyet disforisi ile anksiyete ve depresif bozukluğu arasındaki ilişki nedir?

Cinsiyet disforik gençler arasında en yaygın psikolojik sıkıntılar depresyon ve anksiyete bozukluklarıdır. Bazı çalışmalar, “transgender” gençlerin, diğer gençlere kıyasla depresyon konusunda dört ila altı kat, kendine zarar verme veya intihar davranışları konusunda ise üç ila dört kat daha fazla risk altında olduğunu göstermektedir. Farklı klinik araştırmalar, cinsiyet disforisi yaşayan çocukların %80'inde disforinin ergenlikle birlikte azaldığını göstermiştir. Ancak, ergenlik engelleyici ilaç alarak cinsiyet değiştirme yoluna giren çocukların %90'ında bu durumun devam ettiği ve çoğunluğunun cinsiyet değiştirme sürecine itilip karşı cins hormon tedavisi aldığı belirtilmiştir. Anksiyete ve depresif bozuklukların tedavisi göz ardı edilirken, bu asli sorunların genellikle yol açtığı cinsiyet disforisinin “cinsiyet değiştirme” ile tedavi edilebileceğine inanmak, translar arasındaki yaygın intiharın neden çözülemediğine dair bizlere önemli bir ipucu vermektedir. *AZ A, KARAMAN Mİ. Çocukluk ve ergenlikte cinsiyet disforisi: Güncel yaklaşımlar ve etik sorunlar. Anatolian Clin. 2023;28(3):433-40.

Duygusal yeme bozukluğu ile cinsiyet disforisi arasında nasıl bir ilişki vardır?

Duygusal yeme bozukluğu, stres, kaygı, üzüntü gibi zorlayıcı duygusal durumlarla başa çıkma mekanizması olarak ortaya çıkan bir çeşit yeme bozukluğudur. Yeme bozuklukları, genel olarak özsaygı sorunları, değersizlik hissi, depresyon, aile içi problemler ve kişide görülen kimlik karmaşaları ile ilişkilendirilmektedir. Mevcut literatürde, duygusal yeme bozukluğu ve yeme bozukluğu patolojisinin gelişimine katkıda bulunan birkaç potansiyel faktör belirlenmiş olup bunların arasında özellikle ergenlik ve cinsiyet disforisi öne çıkmaktadır. Cinsiyet disforisi, kişinin esas cinsiyetinden hoşnutsuzluk duyması durumunda ortaya çıkan ruhsal sıkıntı ve rahatsızlık durumunu ifade etmektedir. Trans ve trans olmayan gruplar üzerinde yürütülen karşılaştırmalı bir çalışmada* LGBT yetişkin ve ergenlerin, LGBT olmayanlara göre daha fazla yeme bozukluğu ve düzensiz yeme davranışları sergilediği tespit edilmiştir. Ayrıca gey, biseksüel ve transseksüel yetişkin ve ergenlerin yeme bozuklukları ve düzensiz yeme davranışları açısından daha yüksek risk altında oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan araştırmalar cinsiyet disforisi teşhisi alan translarda yeme bozukluğu riskinin daha yüksek olduğunu açıkça göstermektedir. * Parker, L. L., & Harriger, J. A. (2020). Eating disorders and disordered eating behaviors in the LGBT population: a review of the literature. Journal of eating disorders, 8, 51. https://doi.org/10.1186/s40337-020-00327-y

Transfobi nedir?

Transfobi, LGBT ideolojisinin toplumun translara yönelttiği eleştirel tavırlara yönelik olarak belirlediği bir kavram olup trans olanlara ve cinsiyet değiştirmiş transseksüellere karşı olan tavırları içerdiği LGBT ideolojisi tarafından iddia edilir. Bu terim, LGBT ideolojisi tarafından hafif bir eleştiriye karşı bile kullanılmakta ve eleştirilen taraf, hemen nefret, fobi ve ayrımcılıkla suçlanmaktadır.

Pornografi bağımlılığın tehlikeleri nelerdir?

Günümüzde pornografi, cinsel tahrik amacı taşıyan içerikleri yazılı veya görsel olarak sergileyen bir araç haline gelmiştir. Bu materyaller, cinsel eylemleri detaylı bir şekilde gösteren, cinsel organları ve ilişkileri açıkça sergileyen, grup seks, sado-mazoşist ve fetişlere odaklanan, şiddet içeren unsurları içerir. Tecavüz, ensest, çocuklarla veya hayvanlarla cinsel ilişkiyi betimleyen içerikler sıkça rastlanan unsurlardır. Bu bağlamda, pornografi bağımlılığı cinsel tatminsizlik, sosyal izolasyon, cinsel işlev bozuklukları, zihinsel sağlık sorunları, cinsel şiddet algısı, zaman ve enerji kaybı, bağımlılık ve tolerans gelişimi, hukuksal sorunlar gibi tehlikelerle ilişkilidir. Ayrıca, yapılan bir araştırmada pornografi tüketimi ile eşcinsel evliliklere verilen destek arasında zaman içinde bir artış olduğu belirlenmiştir.

Cinsiyet disforisi yaşayan kişilerde otistik spektrum bozukluğu görülme olasılığı nedir?

Otizm spektrum bozuklukları (OSB), iletişim ve sosyal etkileşimde yetersizlik ve tekrarlayıcı davranış biçimleriyle karakterize edilen, erken çocukluk çağında görülen bir nörogelişimsel bozukluktur. Cinsiyet disforisine (cinsiyet hoşnutsuzluğuna) sahip kişilerin önemli bir kısmında eş zamanlı olarak otizm spektrum bozukluğu görülebilmektedir. Sosyal etkileşim konusunda zorluk yaşayan otizmli çocuklar, ergenlik döneminin getirdiği bunalımlarla başa çıkmanın bir yöntemi olarak cinsiyetine takıntılı hale gelebilmektedir. Bu bağlamda gerçekleştirilen yakın zamanlı bir çalışmada, OSB ile cinsiyet disforisi arasındaki potansiyel ilişkiyi incelemek üzere bilimsel veri tabanlarında sistematik bir literatür taraması yapılmıştır. Yaklaşık 19 makale üzerinde gerçekleştirilen kapsamlı inceleme sonucu, cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan çocuk ve ergenler arasında otizm spektrum bozukluğu görülme sıklığının genel nüfusa oranla daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.

Eşcinsellik nedir, eşcinsellik tedavisi mümkün olan bir hastalık mıdır?

Eşcinsellik, kişinin hemcinsine ilgi duyması durumunu ifade eden bir kavramdır. LGBT ideolojisinin iddia ettiği görüşün aksine eşcinsellik doğuştan gelmez ve kişide çoğu zaman psikolojik temellere bağlı olarak sonradan gelişmektedir. Uygun bir terapist rehberliğinde eşcinsel davranışın kökenindeki duygular ortaya çıkarılması ve kişinin davranışları üzerinde yeni bir düzenleme yapılması mümkündür. Konuyla ilgilenen psikiyatristler ve eşcinsellikten vazgeçen danışan beyanları, düzenli olarak gerçekleştirilen seansların kişide eşcinsel meylin azalmasına veya tamamen ortadan kalkmasına yardımcı olduğunu göstermektedir.

Transseksüel ameliyatı nedir?

Cinsiyet değiştirme ameliyatı olarak da bilinen transseksüel ameliyatı, cinsel kimlik bozukluğu veya cinsiyet disforisi (cinsiyetten duyulan hoşnutsuzluk) gibi büyük oranda psikolojik etkenlere bağlı olarak gelişen rahatsızlıkları “tedavi” etmek amacıyla LGBT ideolojisi tarafından desteklenen cerrahi müdahalelerin genel adıdır. Transseksüel ameliyatı kapsamında kadın bedeninde rahim ve yumurtalıklar alınırken erkek bedeninde ise testisler yok edilmektedir. Üremeyle doğrudan ilişkili olan birincil cinsiyet özelliklerinin yok edildiği bu operasyonlar, kişide kalıcı üreme fonksiyon kaybına (kısırlık) neden olmaktadır. Ameliyatlar sonrasında karşı cinsin görünümünü elde etmek isteyen translara ek ameliyatlar uygulanmaktadır. Örneğin erkeğe benzemek isteyen kadınlarda (trans erkekler) meme dokusu alınır ve ön koldan alınan deri parçasıyla yapay penis oluşturulur. Kadına benzemek isteyen erkekler yani trans kadınlar ise meme implantı, adem elması küçültme, penisin alınması ve yapay vajinaya dönüştürülmesi gibi çok aşamalı süreçlere tabi tutulmaktadır. Bu tür cerrahi müdahaleler oldukça riskli olup, öngörülemeyen ciddi komplikasyonlara yol açarak hastaların tekrar tekrar ameliyat olma riskini beraberinde getirmektedir.

Eşcinsel yönelim bağlamında lezbiyen ilişki nedir ve nasıl tanımlanmaktadır?

Homoseksüellik (eşcinsellik) kavramı içerisinde yer alan lezbiyenlik, bir kadının bir başka kadına eşcinsel meyil (diğer bir ifadeyle eşcinsel yönelim) göstermesini ifade eden bir terimdir. Lezbiyen ilişki yaşayan kadınlar, esas cinsiyetlerini kabul eder ve cinsiyet değiştirme ameliyatları gibi uygulamalara başvurmayarak hemcinslerine ilgi duyduklarını ifade ederler. Eşcinsel yönelime neden olan faktörler kişiden kişiye değişmekle birlikte cinsel kimlik gelişim sürecinde yaşanan olumsuzluklar ve erken çocukluk dönemi travmalarının kişide eşcinsel meyil oluşumuna zemin hazırladığı düşünülmektedir.

Cinsel yönelim nedir, cinsel yönelim çeşitleri nelerdir?

Cinsel yönelim, kişinin cinsel eğilimini belirtmek üzere kullanılan bir terimdir. LGBT ideolojisinin cinsel yönelimin çeşitliliği ve değişken olabileceği yönündeki iddiaları doğrultusunda cinsel yönelimle ilgili terimlerin sayısında bir artış oluşturulmuş ve zaman içinde birçok farklı cinsel yönelim kategorisi tanımlanmıştır. Bu tanımlar arasında homoseksüellik (aynı cinsiyete ilgi duyma), biseksüellik (iki cinsiyete de ilgi duyma), panseksüellik (cinsiyet veya cinsel yönelim fark etmeksizin herkese ilgi duyma) ve aseksüellik (cinsel çekim hissetmeme veya cinsel aktiviteye ilgi duymama) gibi çeşitli kategoriler bulunmaktadır.

Eşcinsellik neden hastalık kategorisinden çıkarıldı?

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin 1952 yılında yayınladığı Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nda eşcinsellik bir ‘cinsel sapma’ şeklinde sınıflandırılıyor ve “ruhsal hastalık” olarak kategorize ediliyordu. Dönemin psikiyatri çevrelerince de yaygın görüş buydu. Fakat bu tanımı inkar eden LGBT aktivistleri, birliğe karşı yoğun bir propaganda faaliyeti yürütmeye başladı. Birliğin kongrelerini basarak, konuşmalarını sabote ederek ve üyelerini tehdit ederek yürüttükleri sürecin sonunda 1973 yılında yapılan bir kongre kararıyla eşcinsellik, psikolojik bir rahatsızlık olmaktan çıkarıldı. Bilimsel bir arka plana sahip olmadığı görülen bu kararın tamamen siyasi nedenlerle ve baskı altında alındığı yıllar sonra eşcinsel aktivistler tarafından da itiraf edilmiştir.

Eşcinseller doğuştan karşı cinsin beyinsel özellikleriyle mi doğar?

İki cinsiyetin beyin yapılarında yapısal olarak farklılıkların olması biyolojik bir farkla doğduğumuz anlamına gelmektedir. Eşcinsel yetişkinlerle yapılan araştırmalar heteroseksüel erkeklerle eşcinsel kadınların ve eşcinsel erkeklerle heteroseksüel kadınların beyin özelliklerinin birbirine benzediğini iddia etmektedir. Halbuki çalışmaların çoğu bebeklerle değil yetişkinlerle yapılmıştır; dolayısıyla, araştırma sonuçları bu farklılığın doğuştan mı yoksa kişilerin yaşam deneyimlerinin bir sonucu olarak mı meydana geldiğini bize söylemez. Beyin hayat boyu değişip dönüşen bir organ olduğu için eşcinsel insanların karşı cinsin beyinsel özellikleriyle benzer niteliklere sahip olabilmesi, bunun beynin çevresel koşullardan etkilenip şekillendiğinin bir göstergesidir. Bu nedenle beyindeki farklılıklar bireylerin davranışlarının ve çevresel faktörlerin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.

Cinsiyet disforisi/hoşnutsuzluğu yaşayan kişiler cinsiyet değiştirmek zorunda mıdır?

“Cinsiyet disforisi” tanısı ilk kez 2013 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği’nin tanı kitabına girmiştir. Aile içi cinsel istismar, ihmal, kötü muamele ve anne karnında gelişen biyolojik sorunlar gibi psikolojik, fizyolojik veya çevresel faktörler bu hoşnutsuzluğun gelişmesinde büyük rol oynar. Doğru bir terapi ile ergenlik döneminden sonra cinsiyet hoşnutsuzluğu durumunun azaldığı veya tamamen yok olduğu görülmektedir. Ancak çocuklar üzerinden kâr sağlamaya çalışan ilaç firmaları ve sağlık kurumları, özellikle Avrupa ve Amerika’da herhangi bir cinsiyet hoşnutsuzluğu beyanında bulunan çocuk ve gençleri ebeveyn rızasına bakılmaksızın doğrudan hormon ilaçlarına ve ameliyatlara yönlendirerek tıbbi manipülasyon uygulamaktadır. Cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan kişilerde her şeyden önce disforiye asıl sebep olan; altta yatan sebepler tespit etmeli ve çözülmelidir.

Ameliyatla cinsiyet değiştirmek gerçekten mümkün müdür?

Kadın ve erkek biyolojik olarak birbirinden çok farklıdır. Her birimizin DNA’sına doğuştan kodlanmış bulunan cinsiyet kromozomları bulunur ve hiçbir hormon ilacının ya da tıbbi müdahalenin DNA’mızı değiştirmesi mümkün değildir. Cinsiyet değiştirme ameliyatı olanlar esasen gerçek bir ‘’kadın’’ ya da ‘’erkek’’ olmazlar. Yalnızca dışarıdan bakıldığında kadın gibi gözüken bir erkek veya erkek gibi gözüken bir kadın olarak yaşarlar. Kişilere cinsiyet değişimi için verilen karşı cinsiyet hormonları dahi ancak esas hormonları bastırmak içindir. Vücut karşı cinsiyetin hormonunu “kendinde olmadığı için” üretemez ve dolayısıyla ömür boyu karşı cinsiyetin hormonları ilaçlar vasıtasıyla bünyeye alınır. Dolayısıyla cinsiyet, biyolojik ve genetik olarak değiştirilemez ve aksi reddedilemez bir gerçekliktir.

Transseksüellik doğuştan mı gelir yoksa bir seçim midir?

Transseksüelliğin doğuştan geldiğine dair iddiaları destekleyecek hiçbir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Konu hakkında, Science dergisinde yayınlanan ve yaklaşık 500.000 kişinin genomlarına dayanan bulgulara göre genlerin cinsel davranışlar üzerinde etkisine rastlanmamıştır. Bu çalışma ile “trans geni” veyahut “eşcinsel geni” şeklinde üçüncü bir gene rastlanmadığı bilimsel olarak ispatlanmıştır.

Translar çocuk doğurabilir mi?

Translar, geçirdikleri cinsiyet değiştirme sürecinin sonunda üreme fonksiyonlarını tamamıyla kaybederler. Rahmi ve yumurtalıkları ameliyatla alınan, hormonları baskılanmış bir kadının ve aynı şekilde testisleri ve penisi ameliyatla alınarak tüm üreme organları yok edilmiş bir erkeğin bu aşamadan sonra çocuk sahibi olması mümkün değildir. Cinsiyet değiştirme süreci translarda kalıcı kısırlığa ve birtakım sağlık sorunlarına neden olmaktadır.

Eşcinsellik hayvanlarda da var. O halde eşcinsellik doğal mıdır?

Hayvanlardaki eşcinsel davranışların nedeni genlerden ziyade çevresel faktörlerin cinsel davranışta daha etkin olabilmesinden kaynaklanır. Hayvanlarda görülen davranışların ‘’doğal ve normal’’ kabul edilerek insan yaşamı için bir argüman olarak kullanılması insanı hayvanla bir tutmak anlamına gelir. Hayvanlar alemindeki vahşi ve etik dışı yaşamı insanın onurlu varlığına denk görmek sakıncalıdır. Aksi takdirde kendi dışkısını yiyen, yavrusunu öldüren ya da kendi yavrusuyla çiftleşen hayvanların kanunlarını ‘’doğada var o halde biz insanlarda da olabilir’’ argümanıyla meşrulaştırmaya çalışmak bizi içinden çıkılmaz bir duruma sokacaktır.