Sıkça Sorulan Sorular

Eşcinsellik neden hastalık kategorisinden çıkarıldı?

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin 1952 yılında yayınladığı Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nda eşcinsellik bir ‘cinsel sapma’ şeklinde sınıflandırılıyor ve “ruhsal hastalık” olarak kategorize ediliyordu. Dönemin psikiyatri çevrelerince de yaygın görüş buydu. Fakat bu tanımı inkar eden LGBT aktivistleri, birliğe karşı yoğun bir propaganda faaliyeti yürütmeye başladı. Birliğin kongrelerini basarak, konuşmalarını sabote ederek ve üyelerini tehdit ederek yürüttükleri sürecin sonunda 1973 yılında yapılan bir kongre kararıyla eşcinsellik, psikolojik bir rahatsızlık olmaktan çıkarıldı. Bilimsel bir arka plana sahip olmadığı görülen bu kararın tamamen siyasi nedenlerle ve baskı altında alındığı yıllar sonra eşcinsel aktivistler tarafından da itiraf edilmiştir.

Eşcinseller doğuştan karşı cinsin beyinsel özellikleriyle mi doğar?

İki cinsiyetin beyin yapılarında yapısal olarak farklılıkların olması biyolojik bir farkla doğduğumuz anlamına gelmektedir. Eşcinsel yetişkinlerle yapılan araştırmalar heteroseksüel erkeklerle eşcinsel kadınların ve eşcinsel erkeklerle heteroseksüel kadınların beyin özelliklerinin birbirine benzediğini iddia etmektedir. Halbuki çalışmaların çoğu bebeklerle değil yetişkinlerle yapılmıştır; dolayısıyla, araştırma sonuçları bu farklılığın doğuştan mı yoksa kişilerin yaşam deneyimlerinin bir sonucu olarak mı meydana geldiğini bize söylemez. Beyin hayat boyu değişip dönüşen bir organ olduğu için eşcinsel insanların karşı cinsin beyinsel özellikleriyle benzer niteliklere sahip olabilmesi, bunun beynin çevresel koşullardan etkilenip şekillendiğinin bir göstergesidir. Bu nedenle beyindeki farklılıklar bireylerin davranışlarının ve çevresel faktörlerin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.

Cinsiyet disforisi/hoşnutsuzluğu yaşayan kişiler cinsiyet değiştirmek zorunda mıdır?

“Cinsiyet disforisi” tanısı ilk kez 2013 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği’nin tanı kitabına girmiştir. Aile içi cinsel istismar, ihmal, kötü muamele ve anne karnında gelişen biyolojik sorunlar gibi psikolojik, fizyolojik veya çevresel faktörler bu hoşnutsuzluğun gelişmesinde büyük rol oynar. Doğru bir terapi ile ergenlik döneminden sonra cinsiyet hoşnutsuzluğu durumunun azaldığı veya tamamen yok olduğu görülmektedir. Ancak çocuklar üzerinden kâr sağlamaya çalışan ilaç firmaları ve sağlık kurumları, özellikle Avrupa ve Amerika’da herhangi bir cinsiyet hoşnutsuzluğu beyanında bulunan çocuk ve gençleri ebeveyn rızasına bakılmaksızın doğrudan hormon ilaçlarına ve ameliyatlara yönlendirerek tıbbi manipülasyon uygulamaktadır. Cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan kişilerde her şeyden önce disforiye asıl sebep olan; altta yatan sebepler tespit etmeli ve çözülmelidir.

Ameliyatla cinsiyet değiştirmek gerçekten mümkün müdür?

Kadın ve erkek biyolojik olarak birbirinden çok farklıdır. Her birimizin DNA’sına doğuştan kodlanmış bulunan cinsiyet kromozomları bulunur ve hiçbir hormon ilacının ya da tıbbi müdahalenin DNA’mızı değiştirmesi mümkün değildir. Cinsiyet değiştirme ameliyatı olanlar esasen gerçek bir ‘’kadın’’ ya da ‘’erkek’’ olmazlar. Yalnızca dışarıdan bakıldığında kadın gibi gözüken bir erkek veya erkek gibi gözüken bir kadın olarak yaşarlar. Kişilere cinsiyet değişimi için verilen karşı cinsiyet hormonları dahi ancak esas hormonları bastırmak içindir. Vücut karşı cinsiyetin hormonunu “kendinde olmadığı için” üretemez ve dolayısıyla ömür boyu karşı cinsiyetin hormonları ilaçlar vasıtasıyla bünyeye alınır. Dolayısıyla cinsiyet, biyolojik ve genetik olarak değiştirilemez ve aksi reddedilemez bir gerçekliktir.

Transseksüellik doğuştan mı gelir yoksa bir seçim midir?

Transseksüelliğin doğuştan geldiğine dair iddiaları destekleyecek hiçbir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Konu hakkında, Science dergisinde yayınlanan ve yaklaşık 500.000 kişinin genomlarına dayanan bulgulara göre genlerin cinsel davranışlar üzerinde etkisine rastlanmamıştır. Bu çalışma ile “trans geni” veyahut “eşcinsel geni” şeklinde üçüncü bir gene rastlanmadığı bilimsel olarak ispatlanmıştır.

Translar çocuk doğurabilir mi?

Translar, geçirdikleri cinsiyet değiştirme sürecinin sonunda üreme fonksiyonlarını tamamıyla kaybederler. Rahmi ve yumurtalıkları ameliyatla alınan, hormonları baskılanmış bir kadının ve aynı şekilde testisleri ve penisi ameliyatla alınarak tüm üreme organları yok edilmiş bir erkeğin bu aşamadan sonra çocuk sahibi olması mümkün değildir. Cinsiyet değiştirme süreci translarda kalıcı kısırlığa ve birtakım sağlık sorunlarına neden olmaktadır.

Eşcinsellik hayvanlarda da var. O halde eşcinsellik doğal mıdır?

Hayvanlardaki eşcinsel davranışların nedeni genlerden ziyade çevresel faktörlerin cinsel davranışta daha etkin olabilmesinden kaynaklanır. Hayvanlarda görülen davranışların ‘’doğal ve normal’’ kabul edilerek insan yaşamı için bir argüman olarak kullanılması insanı hayvanla bir tutmak anlamına gelir. Hayvanlar alemindeki vahşi ve etik dışı yaşamı insanın onurlu varlığına denk görmek sakıncalıdır. Aksi takdirde kendi dışkısını yiyen, yavrusunu öldüren ya da kendi yavrusuyla çiftleşen hayvanların kanunlarını ‘’doğada var o halde biz insanlarda da olabilir’’ argümanıyla meşrulaştırmaya çalışmak bizi içinden çıkılmaz bir duruma sokacaktır.