Oğullar Kız Olduğunda - Beşinci Bölüm

Aşağıda okuyacağınız yazı, oğulları kız olmak istediğini açıkladığında ebeveynlerin nasıl tepki verdiğini araştıran ve bu anne babaların neden korku ve endişelerini kendi çocukları, terapistleri, doktorları, arkadaşları ve akrabaları ile tartışamayacaklarına inandıklarını açıklayan çok bölümlü bir seri olan Oğullar Kız Olduğunda'nın beşinci bölümüdür. Yazarın bilgileri nasıl topladığı ve raporladığı hakkında daha fazla bilgi edinmek için lütfen bu serinin giriş makalesine bakın.
-
Bu serinin önceki bölümlerinde, her biri bir yazarın sunabileceğinden daha kapsamlı bir tartışmayı hak eden birçok farklı konu ele alındı. Ancak trans internet kültürü hakkında bilgi sahibi olan daha genç okuyucular, şimdiye kadar en önemli estetik motiflerinden birini henüz ele almadığımı fark etmiş olabilirler. Anime olarak bilinen Japon sanat formundan bahsediyorum.
Trans olduğunu iddia eden erkek çocukların ebeveynleri durmaksızın animeden bahsediyor. Bu animasyon tarzı, hikayelerini anlattığım genç erkeklerin çoğunun, en azından yarısının hayatında büyük yer tutuyor gibi görünüyor. Bu çocukların çoğunun anime alter-egoları var ve bunlar gerçek hayattaki trans kişiliklerinin bir tür dublörü olarak işlev görüyor. Hatta aileleriyle tanıştığım çocuklardan ikisi kendilerine aynı anime karakterinin adını vermiş. Bu bağlantı nasıl açıklanabilir?
İlk olarak en bariz açıklamayı ele alalım: Hayır, Japonya trans-kimlikleşmenin yuvası değil. Kimlik değiştirmeye ilişkin Japon yasaları, Amerika Birleşik Devletleri veya Kanada'ya kıyasla geleneksel olarak daha katıdır. Hatta, kimliklerini değiştirmek isteyen Japon vatandaşlarının öncelikle cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirmeleri gerekmektedir. Yaklaşık 7.000 Japon vatandaşı transseksüel olarak sınıflandırılmaktadır, yani ülkenin toplam nüfusunun sadece yüzde 0,006'sı. (Amerika Birleşik Devletleri'nde bu oran sıklıkla 100 kattan daha fazladır). Japon anime karakterleri ve olay örgüsü genellikle cinsiyet normlarını altüst etse de, birçok anime şovu doğaüstü temalar, ölümsüz karakterler ve daha genel olarak şekil değiştirme içerdiğinden, tipik olarak özellikle anladığımız cinsiyet değiştirme fikriyle bağlantılı değildir.
Bazı animeciler gerçek animenin sadece Japonya'da yaratılabileceğini ve bu ülke dışında üretilen anime tarzı çizgi film ve çizgi romanların "animeden etkilenmiş animasyon" olarak adlandırılması gerektiğini iddia etmektedir. Ancak isimlendirmeyle ilgili bu tür tartışmalara rağmen, anime tarzı 1990'larda İngiltere ve diğer ülkelerdeki TV ekranlarını ele geçirmeye başlayarak küresel bir fenomen haline geldi. Ve bugün, İngilizce konuşulan Batı'daki meraklılar tarafından çok sayıda amatör anime çizilmektedir.
Anime, dev gözlü çocukların ve antropomorfize (insanlaştırılmış) hayvanların güzelce detaylandırılmış arka planlarda kahramanca yolculuklar yaptığı canlı renklere sahip dünyalar sunar. Bazı durumlarda, üst üste binen görsel referanslar açıkça pornografiktir. Anime pornosunun şemsiye terimi olan Hentai, erkek erkeğe ilişkiyi tasvir eden yaoi ve Amerikalı trans gençler arasında şaşırtıcı derecede güçlü bir hayran kitlesine sahip olan lezbiyen muadili yuri de dahil olmak üzere her türlü çeşide sahiptir.
Trans olan erkeklerin animeden ne anladığını anlamama yardımcı olması için arkadaşım Leigh ile görüştüm. Leigh bir kadın detrans, yani bir zamanlar transseksüel erkek olan, ancak şimdi asıl cinsiyetine geri dönmüş bir kadın. Son zamanlarda transseksüel gençlerin sayısındaki artıştan endişe duymakla birlikte, buna kapılan gençleri ayıplamamaya da dikkat ediyor, bu yüzden onun görüşünü almak istiyorum.
"Peki bu anime kültürü cinsel mi?" diye soruyorum. "Evet," diyor. "Kesinlikle." Leigh'e göre anime ve özellikle de yuri, trans olan erkeklerin ve erkek çocukların kendilerini kadın olarak görmelerinden cinsel olarak tahrik olan alt kategorileri arasında popüler. (Bu, bazı seksologların otojinefili olarak adlandırdığı bir durum, ancak bu kelimeden bahsetmek bile birçok trans-aktivist çevrede tartışmalı, çünkü cinsiyet meselesini cinsel fetiş statüsüne indirgemek olarak görülüyor).
"Bunlar kendilerine lezbiyen diyen adamlar" diyor. "Aslında şaşırtıcı ama biraz da üzücü. Bu adamların çoğu yalnız."
Konuştukça, anime söz konusu olduğunda porno olan ile porno olmayan animelerin arasındaki sınırın biraz bulanık olabileceği anlaşılıyor. "Kedi kızların" yani kedi kulakları ve kuyrukları olan kızların yer aldığı çizgi filmler, özellikle de yaşlı erkekler tarafından yaratılan ve yayınlananlar oldukça müstehcen olabiliyor. Ancak çevrim içi trans topluluklarının genç üyeleri için kedi kız karakterleri sevimli-ironik bir profil resminden daha fazlası olabiliyor. "Cinsellik içermeyen bir anime oyunundan yuri pornosuna iki tıklamayla geçebilir miyim?" diye soruyorum. Leigh bana "Muhtemelen," diyor.
Leigh ile konuştuktan sonra bile, animenin trans kültürünün neden bu kadar büyük bir parçası haline geldiğini hala anlayabilmiş değilim. Bu yüzden, kız olduğunu iddia eden 17 yaşında Charlie adında bir oğulları olan Carrie ve Ron bana ayrıntılı bir vaka çalışması sağladı. Charlie trans olmaya kısmen anime ilgisi, kısmen de Magic: The Gathering (MTG) olarak bilinen son derece popüler bir koleksiyon ve dijital kart oyununa olan ilgisi sonucunda karar vermiş. MTG'de oyuncular kurgusal kılıç ve büyücülük figürlerini tasvir eden kartları kullanıyor ve karmaşık bir kurallar sistemine göre onları birbirleriyle karşı karşıya getiriyor. Canavarlar oyuncuların gözleri önünde şekil değiştirerek daha etkileyici formlara dönüşüyor. Pokémon serisinin gelişmiş hali gibi düşünün.
MTG'deki dönüştürücü tema cinsiyete kadar uzanıyor: Oyunda cinsiyetsiz ve transseksüel karakterler yer alıyor. Aslında, oyunun geliştiricileri, oyun dünyasını cinsiyet atipik kişiler için daha kucaklayıcı hale getirmenin bir yolu olarak bu “ilerici” yönü vurgulamaya istekli görünüyorlardı. Hayran kültürü bazen oyuncuların en sevdikleri karşı cins karakterler gibi giyindikleri "crossplay"i (karşı cinsiyet kılığında cosplay yapmayı) de içeriyor. Oyuncuların ipuçlarını ve gözlemlerini paylaşmak için bir araya geldiği Reddit hesaplarında, bu tür eğlenceli akışkanlıklar çok fazla ilgi görüyor, böylece bir katılımcının Reddit kullanıcıları içinde algoritmanın sunduğu görünürlük seviyesini yükseltiyor. Ve böylece zaman içinde, bu genç oyuncuların zihinlerine bir cinsiyet oyunculuğu duygusu yerleşiyor. Bazıları için, ergenlik çağındaki tuhaflık ve yersizlik duygularıyla başa çıkmak için uygun bir strateji olarak görülebiliyor.
Çoğu durumda, oyun başlıklarında gerçekleşen konuşmalar, gençlerin zihin ve bedenle ilgili varoluşsal sorulara daha fazla gömülmelerine neden olan diğer Reddit kullanıcılarına doğru yönlendirilmesine hizmet ediyor. Bu kullanıcılardan biri “r/egg_irl” - burada irl "gerçek hayatta (in real life)" ifadesinin kısaltması ve "egg(yumurta)" da genç bir transseksüelin içinden çıkması gereken sembolik kabuğu gösteriyor. Egg_irl yayını kullanıcıları trans olmaya teşvik ediyor ve attıkları her adım için onları acımasızca alkışlıyor.
Charlie testisleriyle ilgili disforik (hoşnutsuzluk) duygularını ifade ettiğinde bir kullanıcı, ailesini görmezden gelmesi ve vücudunu "kişiselleştirme" sürecinde "SINIRLARI KALDIR" önerisiyle geliyor. Söz konusu yazışmanın tonu, bu kullanıcının bir ergen değil, yetişkin bir erkek olduğunu gösteriyor.
Çocuklarının çevrimiçi faaliyetlerini izlemeye özen gösteren ebeveynler için bile, egg_irl gibi siteler bir zorluk teşkil etmektedir, çünkü tartışmalar genellikle belirsiz ve kendine atıfta bulunan gönderilerle dolu karmaşık, basamaklı konu başlıklarına gömülüdür. Dışarıdan bakan biri için bunların çoğu anlamsız gibi görünebilir. Ancak hayatının büyük bir kısmını bu forumlarda yer alan fikir ve deyimleri içselleştirerek geçiren bir çocuk için, ortaya çıkan dünya görüşü tutarlı ve ikna edici görünebilir: Gençler, cinsiyet değiştirmeyi hayatlarının ana odağı olarak görmeye ve bunun önünde duran herkesi düşman olarak görmeye teşvik edilir.
Burada bir başka Japonca terim daha kullanışlıdır: hikikomori. Bu kelime (kelimenin tam anlamıyla, "içe çekilme"), genellikle erkek olan, çoğu zaman ebeveynleriyle yaşayan ve dört duvarının ötesindeki daha geniş dünyayla çok az veya hiç anlamlı teması olmayan bir tür yetişkin münzeviyi tanımlar. Birçoğu zamanlarını video oyunları, anime ve/veya porno ile geçiren okul reddedicileridir. Çoğunun eşlik eden başka gelişimsel sorunları vardır. "Başarısızlık" klişesi birçok Batı ülkesinde bazen gülünç bulunsa da, bu fenomen Japonya'da gerçek ve uzun süredir devam eden bir endişe haline gelmiştir. Bu erkekler ülke ekonomisine zarar vermekte ve çoğu durumda doğurganlık oranının kadın başına 1,42 doğumun altına düştüğü bir ülkede üreme açısından bir çıkmaz sokak oluşturmaktadır.
Konuştuğum ebeveynlerin çoğu trans olan oğullarını hikikomori tipi nitelikler sergiliyor olarak tanımlıyor. Ancak bazıları da bu çocukların ilgi alanlarının özellikle de animenin olumlu bir yaratıcı çıkış noktası olabileceğini kabul ediyor. Trans oğlu Alex'in kadın ismini (Lola) bir anime karakterine dayandıran Rosalee de bunlardan biri. Alex bir hayran olmaktan çok daha fazlası: Kendisi aynı zamanda web çizgi romanı için hem erkek hem de kadın karakterlerini tasarlayan, çizen ve seslendiren yetenekli bir animatör. Bu süreçte, diğer yetenekli ve yaratıcı sanatçılarla bağlantı kurdu ve kolektif projeler yaratırken başkalarıyla nasıl etkileşim kuracağını öğrendi.
Ancak Lola sadece ekrandaki bir avatar değil. Alex, mükemmel göğüsler geliştirmesine yardımcı olacağını umduğu (bir takıntı konusu) karşı cinsiyet hormonları kullanmak istiyor. Rosalee bana "Sadece heteroseksüel erkekler göğüsler hakkında onun konuştuğu gibi konuşur" diyor. Oğlunun alter egosunu, ete kemiğe bürünmüş gerçeklik ile cinsel esinli fantezi arasındaki boşluğu doldurmak için bir araç olarak görüyor. Alex'in terapisti ise Lola'yı kendinden nefret etmenin üstesinden gelmenin dissosiyatif bir yolu olarak görüyor. (Kişinin beden farkındalığından çözülmesi. Temel olarak travmatik deneyimlerle baş etme mekanizması olarak çalışan dissosiyasyon, sıklık ve süresinin artmasıyla birlikte patolojik bir hale gelmektedir. Dissosiyatif yani çözülmeci yaşantılarda kişinin bilinçli farkındalığı yoktur, bazı yaptıklarını sonradan hatırlamayabilir.) Ancak Alex kararlı ve cinsiyet değiştirmek dışında herhangi bir seçeneği duymakla ilgilenmiyor.
Bu yüzden Rosalee, Alex'in sanatsal ilgileri konusunda çelişkiye düşüyor. Bir yandan, Lola'nın oğlunun ekran hayatını ele geçirdiği anı, oğlunun kendini görme biçiminde varoluşsal bir kırılmaya işaret olarak görüyor. Öte yandan, çizim yapmak oğluna önemli bir duygusal rahatlama sağlıyor. Ve bir gün bundan para kazanma ihtimali de var. Oğlunun yaratıcılığını kutluyor, başarılarından ve iş ahlakından gurur duyduğunu ifade ediyor ve Alex'in çalışmalarının takdir edici izleyiciler bulacağını umuyor. Kabul edemediği şey ise vücudunun başka bir sanatsal tuvale dönüşmesi.

Ultra Zekiler
Alex bir sanatçı olarak alışılmadık derecede yetenekli. Ancak bu serinin önceki makalelerini okuyanların da bileceği gibi, genel olarak yetenekli olması onu aykırı biri yapmıyor: Bu, trans olan ancak ilk yıllarında cinsiyet disforisi (veya genellikle cinsiyet-atipiklik) belirtisi göstermeyen genç erkekler arasında evrensel bir niteliktir. Bazen tarih meraklısıdırlar; daha sıklıkla da fen bilimlerinde başarılıdırlar. Hepsi matematikte iyidir ve yaşlarının çok ötesinde bir seviyede okurlar.
Annesi gibi Alex de hayatının erken dönemlerinde Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu geliştirdi. Okulda odaklanamıyordu. Girdiği tüm standart testleri başarıyla geçmesine rağmen, çalışmalarını göstermeyi reddettiği için (doğru cevaba zaten ulaştığı için buna gerek olmadığını düşünerek) sınavlarda başarısız oluyordu. Üç yaşındayken annesine kanalların kenarına yazılmış üç heceli İskandinav marka isimlerinin nasıl telaffuz edileceğini soruyordu, ancak hiçbir zaman bir kitabı bitirecek sabrı yoktu. Önüne gelen her şeyi yetişkin seviyesinde okuyabilmesi öğretmenlerini mutlu etmeliydi; ama onlar daha çok onun yerinde oturamamasından endişe duyuyorlardı.
Rosalee üstün yetenekliliğin bu iki ucu keskin halini anlayabiliyor. "Öğretmeni seversem A alırdım," diyor kendi ilkokul eğitimi için. "Eğer sevmezsem, F alırdım." Oğlunun okul deneyimi de benzer olmuş: Alex küçük yaşlardan itibaren öğretmenlerin verdiği görevlerin anlamsız olduğunu düşündüğünde derse katılmamış. Belirli bir alıştırma onun onayını almazsa, bir kitap çıkarır ve okumaya başlarmış. İsyankar okuma, isyankar çizime dönüşmüş; Rosalee oğlunu sürekli olarak yıkıcı olarak tanımlamasa da, onun varlığının sınıf uyumunu nasıl baltalamış olabileceğini görebiliyor.
Alex sık sık sosyal işaretleri yanlış anlıyormuş ve bir üniversite profesörü gibi konuşma alışkanlığı onu ukala gibi gösteriyormuş. Animeler sayesinde yeni, trans bir benlik keşfetmesi, ona bir övgü kasasının kilidini açarken, kopukluk duygusu için ona bir etiket sağlamış. Yeni okulunda Alex, okulun LGBT danışmanının emriyle matematik dersinden muaf tutulmuş, böylece zamanını trans savunuculuğu hakkında bilgi edinerek geçirebilecekmiş. Bu bilginin Alex'in kendisini önyargılardan korumasına yardımcı olacağı düşünülüyordu. Ancak gerçekte aldığı şey, yeni cinsiyet algısı için bir pekiştirmeydi.
Rosalee bu program değişikliğinden ancak altı ay sonra haberdar olmuş ve o zaman bile bunu ancak tesadüfen öğrenebilmiş. Haklı bir şekilde öfkeliymiş. Ona göre, çocuğunun olağanüstü yetenekleri ve karakteri, kendi ideolojik inançlarını tatmin etmek isteyen bir okul yöneticisi tarafından kullanılmış.
Alex gibi genç erkekler, ister entelektüel, ister yaratıcı, ister fiziksel olsun, özerkliğe değer verme eğilimindedirler: dizginlenmeye kötü tepki verirler. Alex, dijital ortamda istediği kişi olmakta, hayal gücünü serbest bırakmakta gerçek sınırlar olmaksızın özgürdür. Kısa vadede, bu yüzeysel olarak özgürleştirici görünüyor. Ancak Rosalee, Alex'in tanıştığı insanlar onu yepyeni bir takıntılar ve karanlık düşünceler yelpazesine maruz bıraktığı için aslında uzun vadeli etkinin olumsuz olduğuna inanıyor. Birdenbire kendisinin çirkin olduğuna inanmaya başlamış, disforisinin odağı olarak kollarını takıntı haline getirmiş. Ve intihardan bahsetmeye başlamış. Tüm bunlar Rosalee'nin oğlunun yeteneklerini daha az riskli bir şekilde nasıl yönlendirebileceğini merak etmesine neden olmuş.
* * *
Erkek çocuklar arasında üstün yeteneklilik ve transseksüellik arasındaki bağlantıyı gözlemlemek kolay olsa da açıklamak zor. Ebeveynlere bu konuyu sorduğumda, genellikle ilk olarak okul müfredatından bahsediliyor.
“İlerici” bir müfredata sahip okullarda çocuklara cinsiyetin biyolojiyle alakasız olduğu öğretilir; 'aynada bir erkek görüyorsanız, bu aslında erkek olduğunuzu kanıtlamaz' denir. Çoğu öğrenci bunu diğer insanlarla ilgili bir gerçek olarak öğrenir. Kuşkusuz, sporcu çocuklar ve amigo kızlar için sözde cinsiyet ayrımı özel bir ilgi konusu değildir. Buna karşılık, kendi zihinlerinde çok fazla zaman geçiren zeki çocukların, oyuncuların ve hobicilerin çoğu, zaten tam olarak uyum sağlamadıklarından ve genellikle sıkıldıklarından ve yeterince zorlanmadıklarından, soyut zihinsel "Peki ya...?" oyununa harcayacak daha fazlaca zaman bulur. Ergenlikle birlikte, sosyal eksiklikleri önce romantik, sonra da cinsel bir eksikliğe dönüşür ve kendilerinin varsayımsal trans versiyonunu denemeye değer bulurlar. "Peki ya kadınsam? Belki bir kadın olarak daha mutlu olurdum. Belki kendimle daha barışık olurdum. Belki de bana hakkında çok şey söylenen o özel insanlardan biriyimdir..."
Kız olduğunu açıklayan bir erkek için, güzel bir kızın evine yapılan bir gezi romantik bir beceriksizlikle değil, belki göz kalemi ve dudak parlatıcısı sürme konusunda sevgiyle iletilen ipuçlarıyla sonuçlanacaktır. İyi niyetli öğretmenlerin, okul danışmanlarının, terapistlerin ve yerel LGBT destekçilerinin olumlu ilgisini de ekleyin: trans çocuğun alternatif, küratörlü, odak gruplu versiyonuna ilk şeklini veren sosyal medyadaki yabancılardan bahsetmiyorum bile.
Bir kez duyuru yapıldıktan sonra, geri dönmek zordur. Bu yetenekli genç adamlar kadın olurlarsa hayatın daha iyi olacağına kendilerini ikna ederler ve ilk coşkuyla beraber hayatın gerçekten de daha iyi olmaya başladığını sanırlar. Etraflarındaki herkes onları destekler. Sadece ebeveynler endişelerini dile getiriyordur. Birdenbire ebeveynler gerçek aykırılar olarak ilan edilir.
* * *
Alman dilinde belirli bir zeka türünü tanımlayan fachidiot adında kullanışlı bir kelime vardır. İlk hece olan fach, "konu" ya da "çalışma alanı" anlamına geldiği gibi "çekmece" anlamına da gelir ve farklı bir bilgi kategorisini ifade eder. İkinci kısım ise "aptal" anlamına gelmektedir. Fachidioten, Bizans'ın çöküşünün birçok nedenini ya da pastörizasyonun mekaniğini veya Afrika ritimlerinin modern cazın çeşitli müzikolojik alt katmanları üzerindeki etkisini büyüleyici ayrıntılarla anlatabilen uzmanlardır. Yine de onlar bu tür gizemler üzerine konuşurken, yanlarından geçen küçük bir hırsız Fachidiot'tan "hızlı bir arama yapabilmek" için telefonunu isteyebilir ve Fachidiot da seve seve telefonunu uzatır. Konuştuğum ebeveynler bana çocuklarının ne kadar yetenekli olduğunu söylediklerinde, bana onların entelektüel olarak zorba ya da kibirli olduklarını ima etmiyorlar. Tam tersi: Birçoğu, çocuklarının bir doktor randevusunu başarıyla alamadığını ya da doğru otobüsü yakalayamadığını vurgulamaya hevesli. Rosalee'nin dediği gibi: "Bağcıklarını bile bağlayamazdı."
Bu tanımlamalar aşağılayıcı olarak yorumlanmamalıdır. Laboratuvarlarımız ve hastanelerimiz gündüzleri atomları parçalayan ya da beyin ameliyatı yapan Fachidioten'lerle dolu. Bu nitelik çocuklarda ortaya çıktığında, ebeveynler genellikle çocuklarının nöro-ayrışmasını, iki dilli olmak gibi yeni iletişim araçları edinerek yönlendirmeyi öğrenirler.
Bir zamanlar kendisini transseksüel olarak gören 16 yaşındaki Philadelphia'lı Asher aracılığıyla bu konuda daha fazla şey öğrendim. Nöro-farklılık Asher'in gelişen benliğinin önemli bir parçası ve belli ki üzerinde düşünmek için çok zaman harcadığı bir şey. Babası Otis, Asher'in dünyaya olan benzersiz bakışını nasıl anladığını ve bu becerinin Asher'i tıbbileştirmeden uzaklaştırıp daha açık fikirli bir cinsiyet keşfine yönlendirmesine nasıl yardımcı olduğunu anlattı.
Otis ve Asher her konuda aynı fikirde değiller. Ancak Asher'ın güçlü bir kategorik düşünür olduğu konusunda hemfikirler. Küçük bir çocukken, bir lokantada tavan vantilatörü açık olmadığı için gözyaşlarına boğulmuştu. Asher’a göre tavan vantilatörleri makinedir; makineler çalışmalıdır; ve hiçbir şey yapmadan öylece durması, dünyanın bir şekilde biraz da olsa bakımsızlığa düştüğünü gösterir. Yaşı ilerledikçe, cinsiyetlendirilmiş dünyanın kategorileri (bazılarının deyimiyle stereotipler) Asher'in iç dünyasında büyük bir yer edinmeye başladı. Birçok nöro-atipik genç erkek gibi o da standart erkeklik şablonuna uymuyordu. Arkadaşlıklarının çoğu kızlarla idi, çünkü erkekleri korkutucu ve şiddet yanlısı buluyordu.
Ancak ergenlik Asher ve yaşıtlarının üzerine çöktükçe, kızlarla birlikte olmayı tercih etme eğilimi daha sorunlu hale geldi. On dört yaşındayken yakın (kız) arkadaşı Sinéad lezbiyen olduğunu açıkladı ama ardından Asher'a karşı kesinlikle heteroseksüel görünen bir ilgi duyduğunu ifade etti. Bir partide ona asıldı; Asher, fiziksel olarak olgun olmasına rağmen, duygusal olarak yakınlaşmaya hazır değildi. Sinéad, Asher'i arkadaş grubundan izole etmek için harekete geçti, onu erkek saldırgan olarak resmetti ve kurduğu sosyal kategorileri parçaladı. Farklı ve kırılgan benlik duygusu, düşünce tarzı ve şimdi yaşadığı sosyal travma Asher'in gerçek bir çöküşe girmesine neden oldu. Henüz otizmli olduğu teşhisi konmamıştı. Kendini bir kadın olarak yeniden hayal etmek ve yeniden bir düzen kurmak, o zamanlar için görebildiği tek stratejiydi.
Otis oğlunu tıbbileştirmeden korumaya kararlıydı, ancak başlangıçta onu ikna etmekte zorlanıyordu. Asher'in aşırı sistemli dünya görüşünde karar verilmişti; kadınlığa giden otoyoldaydı ve çıkış yolu yoktu. Kendisi de kendine özgü bir adam olan Otis (okuyucular, anlattığım özelliklerin çoğunun ailede sıklıkla görüldüğünü bilecektir), oğlunun ortalama bir çocuktan ne kadar farklı olduğunu hiçbir zaman tam olarak anlayamadı. Otis'in kuşağındaki erkekler için "transseksüeller" alışılmadık sapkınlıkları olan orta yaşlı erkeklerdi. Otis bunun yeni bir dönem olduğunu ve translığın yeni ideolojileri benimseyen gençler arasında yaygın bir eğilim haline geldiğini fark etmeye başladı. Ancak yine de, psikiyatristleri ve çocuk doktorlarını şimdilik uzak tutmaya karar verdi: hormonlar ve ameliyatlarla hızla "kabul edilen" çocuklarla ilgili çok fazla hikaye duymuştu.
Baba ve oğul bir süre birbirleriyle konuşmakta zorlandılar, ancak Asher babasına "Kaç cinsiyet vardır?" şeklinde basit bir soru soran bir YouTube videosu gösterdiğinde buzlar eridi. Otis sayısal formatta bir cevap almak için bastırdı. Cinsiyet ideolojisi perspektifinden bakarken mantıken ikiden fazla olması gerekiyordu. Aksi takdirde, soru yersiz olurdu. Ama aynı zamanda 7,6 milyardan da az olmalıydı ki bu dünya nüfusunun sayısıydı. Aksi takdirde cinsiyetten bahsetmek yerine "kişilik" ya da "karakter" tanımları yeterli olurdu. Bir sayı belirlemenin zorluğu Asher'in bazı önermelerinden şüphe etmesine neden oldu. Sonraki aylar boyunca, işlerin düşündüğü kadar siyah ve beyaz olmadığını fark etmeye başladı.
Bugün, baba ve oğul birbirleriyle derin ve samimi bir şekilde sohbet etme yeteneğini yeniden kazandılar ancak süreç kesinlikle bitmedi. Muhtemelen hiçbir zaman da bitmeyecek ve ikisinin de bunu gerçekten istemediğini hissediyorum. Her ikisinin de diğerini varsayımlarını yeniden incelemeye ve argümanlarını geliştirmeye iten bir düşünme biçimi var. Bir kişinin cinsiyetsiz olarak adlandırılmasının makul olup olmadığı konusunda henüz aynı fikirde olmasalar da, her ikisi de ilaç firmalarının mali çıkarlarının cinsiyet endüstrisini yönlendiren bir faktör olabileceği konusunda hemfikir. (Ne de olsa en kârlı ilaçlar, insanların bir ya da iki haftalığına değil, tüm yaşamları boyunca kullandıkları ilaçlardır).
Otis ve Asher'ın hikayesi olumlu bir hikaye ve farklı düşünce tarzlarının bu alanda birbirini nasıl tamamlayabileceğini gösteriyor. Otis, Asher için sayıların önemli olduğunu fark etmekle kalmamış, Asher'in yaklaşımına yönelik eleştirisini açıklamak için onun için önemli olan matematiği nasıl kullanabileceğini de çözmüş. Bu tür yapıcı diyaloglar, entelektüel erken gelişmişlik ile cinsel benlik algısının uyumsuz biçimleri arasındaki açık ancak yeterince anlaşılmamış bağlantıyı anlamaya başlamamıza bile yardımcı olabilir.
Leigh, Carrie, Ron, Rosalee, Asher ve Otis'e bana zaman ayırdıkları için teşekkür ederim.
Altıncı bölümü okumak için buraya, birinci bölümden başlamak için buraya tıklayın.
Kaynak: Quillette
28 Mart 2024
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK İÇERİKLER
Bize Katılın!
Yeni içeriklerden haberdar olmak için e-posta bültenimize abone olun.
Bu Konu Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?