Biyolojik ve Toplumsal Perspektiften
Kavramsal olarak baktığımızda “transgender” ya da “transseksüellik” bir kişinin biyolojik cinsiyetine belli yollarla müdahalede bulunup bir diğer biyolojik cinsiyete bürünme halini ifade ederken, "trans kadın" kavramı biyolojik olarak erkek doğup kendini kadın olarak gören veya tıbbi olarak daha kadınsı görünmek için cinsiyet değiştiren kimseyi tanımlar.
Transseksüalizm ve transvestizm kavramları ilk ortaya çıktığında birbirinden farklı kabul edilmemiş ve tek bir kavram olarak düşünülmüştür. Ancak tıbbi ilerlemelerle birlikte cinsiyet değişimi, cinsel yönelim ve transseksüelliğe dair bilgi ve araştırmaların artmasıyla bu iki kavram birbirinden ayrılmıştır.
Amerika'da 1950'lerde transseksüellere hormon tedavisi uygulanırken, ilk cinsiyet değiştirme ameliyatı 1952'de "George" adlı bir hasta üzerinde gerçekleştirilmiştir. Cinsel kimlik bozuklukları ise ilk kez 1980'de Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı DSM-III'ün tanı ve sınıflandırma sisteminde yer almıştır (APA 1980). Transseksüellik kavramı DSM-IV'te cinsel kimlik bozukluğu olarak, DSM-V'te ise cinsiyet disforisi (cinsiyetinden hoşnutsuz olma hali) olarak yeniden sınıflandırılmıştır (APA 2000, APA 2013). Ayrıca transseksüellerde sıklıkla görülen belirtiler arasında, borderline kişilik bozukluğuna da özgü olan izolasyon, stresle baş etme yeteneğinde azalma, kronik anksiyete ve depresif bozukluk olduğu, bunların yanı sıra dişilik ve erkeklik unsurlarının yeterince bütünleşemediği ve kişilik yapısının eksik geliştiği iddia edilmiştir (Michel et al., 2001).
Trans kadın ne demektir?
Trans kadın kavramı, XY kromozomları ile dünyaya gelen bir erkek olduğu halde kendini kadın olarak gören ve kadın kimliğine bürünerek yaşayan kişileri kapsamaktadır. Kendini "trans kadın" olarak gören bir erkek, cinsiyet değiştirerek fiziksel, sosyal ve hatta yasal olarak kadın cinsiyet rollerini benimser. Kadınlara ait kamusal alanları kullanmayı, kendine kadın olarak hitap edilmesini ister. Halbuki sağlıklı bir kadın tanımı en basit haliyle, XX kromozomuyla doğan, hamile kalabilen ve vajinası olan dişi insanları kapsamaktadır. Kişi, kendi beyanına göre ırkını değiştiremeyeceği gibi cinsiyetini de değiştiremez. Üstelik bu sözde değişim süreci, zararları ve yan etkileri bitmek bilmeyen hormon tedavisini, göğüs bağlama uygulamalarını, zorlu ve geri dönüşü olmayan cinsiyet değiştirme ameliyatları gibi çeşitli adımları içerir. Kadın olmak isteyen erkeklere uygulanabilen cerrahi işlemler; meme cerrahisi (mamoplasti) ve genital cerrahi (penektomi, orşiektomi, vajinoplasti, klitoroplasti ve vulvoplasti) gibi transseksüel ameliyatlarını ve diğer prosedürleri içerir (tiroid kıkırdağının küçültülmesi, yağ alınması, yüz kemiklerinin küçültülmesi, ses tonunun değiştirilmesi gibi). Bu ameliyat ve operasyonların hepsi başlı başına maliyetli, tehlikeli ve risklidir.
Transseksüeller çeşitli psikolojik nedenlerle karşı cinsiyetten oldukları yanılgısına kapılan, karşı cinsiyeti taklit eden kişilerdir. ‘’Trans kadınlar kadındır’’ iddiası gibi bir yanılgıyı yüksek sesle tekrarlamak onu hakikate dönüştürmeyecek, sadece baskı mekanizması kuracaktır. Basit bir mantıksal çıkarımla kadınlar kadın; erkekler de erkektir. Ancak insanlar kendilerini sürekli değişebilen his, duygu ve düşüncelerine göre tanımlarsa bu onları içinden çıkılmaz bir hale sokacaktır. ‘’What Is a Woman? (Kadın Nedir?)” adlı belgeselde ‘’trans kadın ve kurt’’ olduğunu iddia eden bir erkekle yapılan röportaj, bunun en bariz örneklerinden birini gözler önüne sermektedir:
Hem trans kadın hem de bir kurt olduğunu iddia eden bir erkeğe saygı (!) duyarak onun "trans bir kurt kadın" olduğunu kabul edebilir misiniz? Yoksa bu kişinin yardıma ihtiyacı olduğunu mu düşünürsünüz?
Bir başka örnek ise, küçük yaşta büyükannesi tarafından kız kıyafetleri giydirilerek başladığı transseksüellik yolculuğunu, hormonlar ve ameliyatlarla geçen 8 yıllık cinsiyet değiştirme sürecinin ardından tekrar esas cinsiyetine dönerek tamamlayan Walt Heyer’dir. Heyer: ‘’İlk başta, yeni bir başlangıç için çok heyecanlıydım. Ancak aldığım hormonlar ve cinsiyet değiştirmek için geçirdiğim genital ameliyat (genital organın karşı cinsiyetin genital organı şeklinde yeniden yapılandırıldığı transseksüel ameliyatı), cinsiyet disforimin altında yatan sorunları çözemedi’’ diyerek transseksüelliğin sorun çözmeye değil yeni sorunlar üretmeye kapı araladığını belirtmiştir.
Transseksüalite ve ebeveyn tutumları
Her insanın cinsiyet keşfi, erken çocukluk döneminde kendilik algısının temelini oluşturur. Kimlik gelişim teorisine göre bu algı 6 ila 18 aylıkken şekillenir. İki yaş civarında, çocuk kendi cinsiyetini belirgin bir şekilde algılamaya başlar. Bu süreçte, erkek çocuklar annelerinden ayrışarak farklı bir cinsiyette olduklarını fark ederken, kız çocukları anneleriyle daha fazla özdeşleşir. Cinsiyet algısı genellikle 3-4 yaşlarına doğru oturur ve bu dönemden sonra bu algının değişmesi zorlaşır. Toplum ve ebeveynler, çocuğun kendilik algısını aynalama yoluyla güçlendirir. Bu süreçlerin gelişimi ve tamamlanmasında yaşanan sorunlar transseksüelliğe kapı aralayabilir (Öztürk ve Uluşahin 2008, Fraser 2009, Özsungur 2010). Cinsel kimlik gelişimini etkileyen temel psikososyal faktörler arasında, erken yaşlardaki deneyimler, uygun rol modellerin varlığı, ebeveyn tutumları ve yetiştirilme tarzı bulunmaktadır. Ailede yaşanan olumsuz ilişkiler, reddedilme, çocukluk dönemi ihmal veya istismar deneyimleri, aile içi şiddet gibi faktörler ise cinsel kimlik gelişimini olumsuz etkileyebilir (Öztürk ve Uluşahin 2008, Özsungur 2010). Çocukluk döneminde yaşanan bu gibi travmalar kimlik çatışmalarına; bu çatışmalar da transseksüaliteye yol açabilir.
Bu tür vakalar incelendiğinde kendini trans kadın olarak gören erkeklerin babalarının genellikle mesafeli, duyarsız ve sevgisiz olabildiği, bu yüzden erkek çocukların anneyi cinsel rol model olarak seçebildiği gözlemlenmiştir. Ayrıca, bazı annelerin çocuklarının yanında eşlerini aşağılayarak erkek figürünü çocuk gözünde küçültmeleri, erkek çocuklarda kadın cinsiyetini yüceltme eğilimiyle sonuçlanabilir. Bunun yanı sıra, baba figürünün veya erkek rol modelin eksikliği, erkek çocuklarda cinsel kimlik bozukluğu riskini artırabilmektedir.
Eğer evde kadın ve erkek rolleri belirginse ve anne-baba ilişkileri sağlıklıysa, çocukta cinsel kimlik bozukluğu olma olasılığı neredeyse imkansızdır. Anne ve baba rolleri, çocuğun zihni ve ruhu üzerinde etkili olur. Çocuğun doğru şeyleri öğrenmesi için zaman ayırmak önemlidir; çünkü çocuk yaşananları kaydeder, anlatılanları değil. Küçük yaşlarda kendiyle ve dünyayla tanışan çocuk, iyi bir anne ve baba rolüyle sağlıklı ilişki rolleri arayışındadır.
Sonuç olarak, içerisinde sonu gelmez değişimleri, doyumsuz istekleri ve radikal kararları barındıran transseksüalizm, gündeme geldiği ilk günden itibaren cinsiyet disforisi olan insanlar üzerinde çeşitli suni uygulamalar ve operasyonlarla kişileri kendi öz benliğinden, işlevsel cinselliğinden ve biyolojik kimliğinden koparmaktadır. Yani transseksüalite, muhtemel diğer psikolojik sorunlar veya bedensel rahatsızlıklar göz önüne alınarak kesinlikle tedavi gerektiren bir durumdur.
Kaynaklar
Fraser L (2009) Depth psychotherapy with transgender people.Sex Relation Ther, 24:126-142.
Keskin N. , Yapça G. , Tamam L. Transseksüalizm: Klinik Özellikleri ve Yasal Konular. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar. 2015; 7(4): 436-447.
Michel A, Mormont C, Legros JJ (2001) A psycho-endocrinological overview of transsexualism. Eur J Endocrinol, 145:365-376
Özsungur B (2010). Cinsel kimlik gelişimi ve cinsel kimlik bozukluğunda psikososyal değişkenler: gözden geçirme. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 17:163-174
Öztürk MO, Uluşahin A (2008) Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, 11. Baskı. Nobel Tıp Kitabevleri, Ankara.
24 Kasım 2023
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK İÇERİKLER
Bu Konu Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?