Cinsiyet Değiştirme Ameliyatlarının 50 Yılı

1970’ler: Cinsiyet değiştirme ameliyatının etkisi neydi? Translar için sonuçlar ne oldu?
İlk rapor, transseksüeller için özel bir klinik işleten, karşı cinsiyet hormon uygulaması ve cinsiyet değiştirme ameliyatının güçlü bir savunucusu olan Dr. Harry Benjamin'den geldi. Journal of Gay & Lesbian Mental Health (Gey ve Lezbiyen Ruh Sağlığı Dergisi) adlı dergide yer alan bir makaleye göre, "1972 yılına gelindiğinde Benjamin, transseksüel olan on bin Amerikalının en az binine tanı koymuş, onları tedavi etmiş ve onlarla arkadaşlık etmiş biriydi."
Dr. Benjamin'in güvenilir meslektaşı endokrinolog Charles Ihlenfeld, Benjamin'in kliniğinde altı yıl boyunca yaklaşık 500 transseksüele hormon tedavisi uygulamıştı - ta ki sonuçlardan endişe duymaya başlayana kadar. "Ameliyat olan insanlar arasında çok fazla mutsuzluk görülüyor" demişti. "Birçoğu intiharla sonuçlanıyor. Cinsiyetini değiştirmek isteyenler bu işten vazgeçmeli." Ihlenfeld’e göre cinsiyet değiştirmek bu bireylerin yaşadığı problemlerin bir çözümü değil, sadece bir tür geçiştirme çabası…

Ihlenfeld cinsiyetini değiştirmedi. Ben değiştirdim ve açıkça söyleyebilirim ki cinsiyet değişikliğinin maliyeti, sorunları geçiştirmeye değmez. Ben yedi ya da sekiz yıl geçiştirdim de ne oldu? Öncekinden daha kötü duruma geldim. Bir kadın gibi görünüyordum, resmi belgelerim beni bir kadın olarak tanımlıyordu. Ancak sorunlarımı daha fazla geçiştiremediğimde, bir zamanlar kadın olmayı ne kadar tutkulu bir şekilde arzuladıysam, artık erkek olmayı da aynı tutkuyla arzuladığımı, yani esas cinsiyetime dönmek istediğimi fark ettim. Ama bunu yapmam zor oldu.
Bunların yanı sıra, 500 transseksüeli tedavi etme deneyimine dayanan Dr. Ihlenfeld, cinsiyet değiştirme arzusunun büyük olasılıkla güçlü psikolojik faktörlerden kaynaklandığı sonucuna vardı. Ihlenfeld kitabında şöyle yazmıştır:
"Ameliyat ne yaparsa yapsın, tanımlanması zor bir şeye duyulan temel özlemi gidermemiştir. Bu, çok daha derin olan bir şeyi yüzeysel olarak tedavi etmeye çalışmaktır."
Dr. Ihlenfeld 1975 yılında psikiyatri ihtisasına başlamak üzere endokrinolojiden ayrılmıştır.
Yaklaşık üç yıl önce, Paper Genders (Kağıttan Cinsiyetler) adlı kitabımı yazarken Dr. Ihlenfeld'i aradım ve 1979'da yaptığı açıklamalarla ilgili fikrinde bir değişiklik olup olmadığını sordum. Ihlenfeld nazik bir şekilde hemen “hayır, fikrimi değiştiren bir şey olmadı” dedi.
Şimdi de Johns Hopkins Üniversitesi Cinsiyet Kliniği’ne bir göz atalım. Dr. Paul McHugh, 1970'lerin ortalarında psikiyatri ve davranış bilimleri direktörü oldu ve o dönemde kliniğin direktörü olan Dr. John Meyer'den klinikte tedavi gören kişilerin sonuçlarına ilişkin kapsamlı bir çalışma yapmasını istedi. McHugh şöyle diyor:
“Ameliyat geçirenlerin psikolojik durumlarında çok az değişiklik olmuştu. İlişkiler, iş ve duygularla ilgili sorunları eskisi gibi devam ediyordu. Duygusal zorluklarından kurtulup psikolojik olarak iyileşecekleri umudu boşa çıkmıştı.”

2015 yılında Johns Hopkins Üniversitesi'ndeki ofisinde Dr. McHugh'un karşısına oturdum ve ona Dr. Ihlenfeld'e sorduğum sorunun aynısını sordum: Ameliyat yoluyla cinsiyet değiştirme konusunda fikrini değiştiren bir şey olmuş muydu? McHugh bana cinsel organların cerrahi olarak değiştirilmesi için tıbbi bir gerekçe görmediğini ve tıp profesyonellerinin LGBT ideolojisi uğruna bilimsel gerçekleri görmezden gelmek yerine bu gerçeklerin götürdüğü yere gitme yükümlülüğü olduğunu söyledi.
Önde gelen bu iki doktor, transseksüalizm tedavisinin ilk öncüleridir. Her ikisi de psikiyatristtir. Her ikisi de o zaman da şimdi de aynı sonuca varmıştır:
“Ameliyat olmak hastaların psikolojik sorunlarını çözmemiştir.”
2000ler: Hopkins ve Benjamin kliniklerinden elde edilen psikolojik faktörler daha sonraki çalışmalarla desteklendi mi?
Çalışmalar, transların çoğunda eşlik eden başka psikolojik bozuklukların da olduğunu göstermektedir.
2014 yılında yapılan bir çalışmada, cinsiyet disforisi (cinsiyetten duyulan memnuniyetsizlik) teşhisi konan hastaların %62,7'sinde eşlik eden en az bir psikolojik bozukluk olduğu ve %33'ünde intihar düşüncesiyle bağlantılı majör depresif bozukluk olduğu tespit edilmiştir. 2014 yılında dört Avrupa ülkesinde yapılan bir başka çalışmada, katılımcıların neredeyse %70'inde bir veya daha fazla Eksen 1 bozukluğu (depresyon, travma sonrası stres gibi hayatın belirli dönemlerinde görülen akut, klinik bozukluklar), özellikle de duygusal (duygudurum) bozukluklar ve anksiyete görülmüştür.
2007 yılında, Cleveland, Ohio'daki Case Western Reserve Üniversitesi Psikiyatri Bölümü, Cinsiyet Kliniği'nde görüşülen son 10 hastada görülen eşlik eden bozuklukları klinik olarak gözden geçirmeyi taahhüt etmiştir. "Bu hastaların %90'ının, anksiyete ve uyum sağlama sorunları dahil en az bir önemli psikopatoloji biçimine sahip olduğunu tespit etmişlerdir... On hastadan en az yarısının, cinsiyet değişimine ilişkin kalıcı ve ciddi pişmanlıkları vardı."
Buna rağmen, transseksüel hastaların ruhsal bozukluklarının teşhis ve tedavisi için terapi almalarını engellemek amacıyla hükümetin her kademesinde "medeni haklar" adı altında yasalar çıkarılmaktadır.
Case Western Reserve Üniversitesi çalışmasının yazarları, bu yasal dalganın gelmekte olduğunu görmüş gibiydiler:
“Bu bulgu, transseksüel yetişkinlerle ilgilenen birçok kişinin kamusal, adli ve profesyonel söylemleriyle belirgin bir tezat oluşturuyor. Sivil haklara yapılan vurgu, ilişkili psikopatolojinin tanı ve tedavisinin yerini tutamaz. Medyanın aksine, cinsiyet uzmanları sadece cinsiyet değiştirme sürecinde görünüşte iyi işlev gösteren hastalarla değil, hastaların hepsiyle ilgilenmelidir.”
Ameliyat geçirmiş biri olarak bu sözlere tüm kalbimle katılıyorum. Siyaset, bilimle iyi bir uyum içinde değildir. Siyaset kendini tıbba dayattığında, bundan zarar görenler hastalar olur.
Peki ya intiharlar?

Noktaları birleştirelim. Translar, %40'ın üzerinde şaşırtıcı bir oranda intihara teşebbüs ettiklerini bildirmektedir. İntiharları önleme, intihardan kurtulanlara destek olma ve halkı intihar konusunda eğitme amacıyla kurulan Suicide.org adlı kar amacı gütmeyen kuruluşun verilerine göre, tüm intiharların %90'ı tedavi edilmemiş ruhsal bozukluklardan kaynaklanmaktadır. Transseksüellerin %60'ından fazlasında (Case Western Üniversitesinin bulgularına göre muhtemelen %90'ı kadarında), genellikle tamamen tedavi edilmemiş eşlik eden psikiyatrik bozukluklar vardır.
Peki altta yatan psikiyatrik bozuklukların tedavi edilmesi trans intiharlarını önleyebilir mi? Cevap: "Evet".
Kanıtlar gözümüzün önünde duruyor. İntihara teşebbüs eden transseksüellerin sayısı trajik derecede yüksektir. İntihar, tedavi edilmemiş ruhsal bozuklukların bir sonucudur. Transların büyük bir çoğunluğu tedavi edilmemiş eşlik eden bozukluklardan mustariptir. Ancak her şeye rağmen, tedavi almalarını engelleyen yasalar çıkarılmaktadır.
İntihara teşebbüs eden, mutsuz olan ve esas cinsiyetlerine geri dönmek isteyen translar için derin endişe duyarak yazıyorum. Şimdilik, en azından "geçiştirme" süreçlerinde cinsiyet değişimi iyi işliyor gibi görünenler medyada kutlanıyor. Ancak ben gizli kalmayı tercih eden, intiharı düşüncesi taşıyan, hayatları paramparça olan, ameliyat olmuş ancak hâlâ kolu kanadı kırık bir şekilde fiziksel veya psikolojik sorunlarla mücadele eden ve geçiştirme süreçleri sona erenlerin hikayelerini işitmeye devam ediyorum.
1970'lerde olduğu gibi, günümüzde de cinsiyet değiştirme ameliyatları talep üzerine yapılmaktadır. Tıp camiası, transseksüel ameliyatın tıbbi gerekliliğine dair objektif kanıtlar bulmak yerine, bu ameliyatı talep eden bireylerin taleplerini temel almaktadır. Translar, kendi kendilerine teşhis koyup ameliyat olma kararı vermelerine izin verilen tek popülasyondur.
Amerika Birleşik Devletleri'nin elli yıllık cerrahi müdahale tarihine rağmen, transların cerrahi tedavisine yönelik hâlâ bilimsel bir temel yoktur. Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından görevlendirilen bir ekip, cinsiyet karmaşasının tedavisine ilişkin literatürü gözden geçirmiş ve 2012 yılında "Tüm alt gruplarda, tedavinin çoğu yönüne ilişkin kanıtların kalitesiz olduğu tespit edilmiştir" şeklinde açıklama yapmıştır. 2004 yılında, ameliyat geçirmiş transseksüellerle ilgili 100'den fazla uluslararası tıbbi çalışmanın gözden geçirilmesi sonucunda, "cinsiyet değiştirme ameliyatının klinik açıdan etkili olduğuna dair sağlam bir bilimsel kanıt bulunamamıştır."
Hopkins ve Benjamin kliniklerindeki öncülerin yankılarını duyuyoruz ve onların vardıkları ilk sonuçların bugünün çalışmalarıyla doğrulandığını görüyoruz. Cinsiyet değiştirenlerin ruhlarında psikiyatrik ve psikolojik bozuklukların var olduğunu tekrar tekrar görüyoruz. Ama kimin umurunda?

Cinsiyet disforisini etkili bir şekilde tedavi etmek için psikoterapiye ihtiyaç olduğunu öne sürmeye cesaret eden herkesi linç, aşağılanma, ve "transfobi" etiketi beklemektedir. Dr. McHugh, Dr. Ihlenfeld ve onlar gibi düşünen diğerleri, cinsiyet değiştiren bireylerde var olan psikolojik sorunlarla ilgili endişelerini kamuoyu önünde dile getirerek ve hormon tedavisi ve cinsiyet değiştirme ameliyatını teşvik eden yaklaşıma karşı çıkarak büyük bir dürüstlük sergilemektedirler.
Trans ideolojisi savunucuları ve trans hastalar, bir psikolog ya da psikiyatristin hastanın ruhunu derinlemesine incelemesi ve onu uygun şekilde tedavi etmesi halinde hayatları boyunca besledikleri bir fantezi olan cinsiyet değiştirme hayalini ortadan kaldıracak bir hale gelmekten korkmaktadırlar. İnkâr içinde yaşamak, genellikle erken çocukluk dönemine ait acı verici bir geçmişle başa çıkmaktan kaçınmanın bir yoludur. Bu acı verici deneyimlere dayanan transseksüellik arzusunun nedenleri o kadar derinlere gömülüdür ve onları harekete geçirmek o kadar yüksek düzeyde kaygıya yol açar ki, kişinin kimliğini ve görünüşünü değiştirmesi kişiye daha tercih edilebilir bir seçenek olarak görünebilir.
Otuz üç yıl önce cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirdim ve bunun transseksüelliğimin altında yatan eşlik eden bozukluklar için bir çözüm değil, bir geçiştirme olduğunu geç de olsa öğrendim. Translar arasında intiharın yaygınlığı, cinsiyet değiştirmenin riskleri ve cinsiyet değiştirme pişmanlıkları hakkında insanları aydınlatmak için kitaplar yazdım, makaleler yayınladım ve dünyanın dört bir yanında halka açık konuşmalar yaptım.
İntiharları görmezden gelmek onları önlemeye yardımcı olmayacaktır. İntiharların %90'ının tedavi edilmemiş ruhsal bozukluklardan kaynaklandığını ve transların çoğunda psikolojik bozuklukların bulunduğunu bildiğimiz halde psikolojik terapi modellerini -sırf onlar gerçeklerle yüzleşip trans olmaktan vazgeçmesin ve cinsiyet ideolojisi zarar görmesin diye- yasaklamak, insan hayatlarını manipüle etmekten başka bir şey değildir.
Cinsiyet değiştirme cerrahisinin öncüleri ve yakın zamanda yapılan klinik çalışmalar, transların büyük çoğunluğunun eşlik eden psikolojik rahatsızlıklardan mustarip olduğu ve bunun da trajik bir şekilde yüksek sayıda kişinin intihar etmesine yol açtığı konusunda hemfikirdir. LGBT ideolojisinin amaçları uğruna bilimsel gerçeklikleri geçersiz saymak ve translar için sağlıklı psikoterapiyi yasaklamak, intiharları önlemeyecek veya bu nüfus için daha iyi tedaviler sunmayacaktır. Bu merhamet değil; insanların hayatlarını pervasızca hiçe saymaktır.
Kaynak: The Public Discourse
27 Temmuz 2023
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK İÇERİKLER
Bize Katılın!
Yeni içeriklerden haberdar olmak için e-posta bültenimize abone olun.
Bu Konu Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?