%41'lik trans intihar girişimi oranı: Hatalı veriler ve tembel gazetecilerin hikayesi

Medyanın ve trans aktivistlerin sıklıkla dile getirdiği %41'lik trans intihar oranı için kaynak gösterilen anket, yanıltıcı ve zayıf bulgulara dayanmanın yanı sıra tıbbi cinsiyet değişiminin intihar niyetini veya kendine zarar vermeyi azaltacağını gösteren hiçbir bulgu sunmamaktadır.
%41'lik trans intihar girişimi oranı: Hatalı veriler ve tembel gazetecilerin hikayesi


4thwavenow.com
Erişim tarihi: 11.05.2023

Translarla ilgili raporlarda değişmeyen bir şey varsa, o da intihar niyetinin yaygınlığıdır. Neredeyse tüm medya ortalama %41'lik bir intihar girişimi oranından bahsetmektedir. Google'da "transgender %41 suicide/intihar" anahtar kelimesiyle yapılan bir arama 43.000'den fazla sonuç vermektedir.

İntihara teşebbüs oranı genellikle tıbbi olarak cinsiyet değiştirmek isteyen bir gencin hikayesi bağlamında sunulur. Caitlyn Jenner gibi ünlü transseksüeller ödül törenlerinde %41'lik orandan bahsederken, Johanna Olson gibi "cinsiyet uzmanları" da sürekli olarak hormonal ve cerrahi tedavilerin gerekçesi olarak rutin bir şekilde intiharı gündeme getirmektedir.

Sunulan hikayelerin hepsinde, açık ya da gizli varsayım cinsiyet değiştirmenin intiharı tedavi ettiği yönündedir. Bu hikayelerden birini okuyan bir ebeveyn dehşete düşecektir. Bir çocuğun intihara teşebbüs edebileceği düşüncesi, bir anne veya babanın en kötü kabusudur. Tekrar tekrar vurgulanan mesaj, eğer istedikleri buysa gençlerin ancak karşı cinsiyet olmaları desteklendikleri takdirde kurtarabileceğidir, hiçbir soru sormadan. Nokta. Tartışma bitmiştir. (Şahsen ben, sadece bloglarımda sorduğum sorularla gençlerin intihar riskine katkıda bulunmakla suçlandım).

Peki bu %41 rakamı nereden geliyor?

Medyada yer alan pek çok haberde %41 rakamının kaynağı belirtilmemektedir. Detaylı araştırıldığında, bu rakamın Williams Enstitüsü tarafından Amerikan İntiharı Önleme Vakfı ile işbirliği içinde Ocak 2014'te yayınlanan bir analize dayanıldığı anlaşılmaktadır. Rapor, verilerini 2008 yılında 6456 transgender (kişinin biyolojik cinsiyetine belli yollarla müdahalede bulunup bir diğer biyolojik cinsiyete bürünme hali) ve cinsiyet disforik (cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan) yetişkinin (18 yaş üstü) katıldığı ABD Ulusal Transgender Anketinden almıştır. Bunların 2566'sı (%40) kadın katılımcılardır. 

İntihar girişimi oranının %41 olması acil olarak ele alınması gereken bir durumdur. Peki Williams Enstitüsü'nün analizi, transgender gençlere teşhis koymak ve "cinsiyet değiştirme" sürecini başlatmak için acele eden cinsiyet kliniklerinin sayısının artmasını gerektirecek kadar kesin midir? Veriler, "cinsiyet değiştirmenin" cinsiyet disforisini hafiflettiğini ve intihar oranlarını düşürdüğünü ikna edici bir şekilde gösteriyor mu?

Böyle bir etkisi yok

Bu yazıda da değinileceği gibi, çalışmanın yazarları sınırlılıklarının gayet iyi farkındaydı. Anlaşılır bir dille yazılmış ve sadece 18 sayfa uzunluğunda olan Williams Enstitüsü analizinin büyük bir kısmı, anlaşılması kolay tablolar halinde özetlenmiştir. Bu materyal, muhtemelen anketin gerçek bulgularıyla en azından marjinal düzeyde ilgilenmek için para alan ortalama bir gazeteci tarafından bile özümsenebilir. Benim gibi yarı zamanlı, gönüllü, silik bir blog yazarı bile bunu bir saatten kısa bir sürede sindirebildi.

Ancak görünen o ki gerçek "muhabirler" -%41 rakamının kaynağını gösterenler bile- raporu aşağıdaki gibi genellemelerin ötesinde analiz etmiyorlar: Sonuçlar şaşırtıcı, rahatsız edici, endişe verici.

Peki bu anket bize cinsiyetinden hoşnutsuz ve trans toplumunda intihara teşebbüs hakkında tam olarak ne söylüyor?  Bu yüksek intihar oranına ne sebep oluyor?  Çoğu şeyde olduğu gibi, şeytan ayrıntıda gizlidir. İşte Williams Enstitüsü analizinin zayıf ve yanıltıcı bulgularından bazıları:

· Yazarlar anketin kusurlu olduğunu çünkü sadece bir tane Evet/Hayır şeklinde soru sorulduğunu belirtmektedir: "Hiç intihar girişiminde bulundunuz mu?" Daha dikkatli ve titiz çalışmalar her zaman yüz yüze görüşmelerle takip edilir ve kendine zarar verme davranışları (yaşamı sonlandırma amacı taşımayan) kontrol edildiğinde, gerçek intihar girişimi oranı tipik olarak yarıya iner; yani intihar girişimi oranı %20 kadar düşük olabilir.

· En yüksek intihar girişimi oranı %60+ ile zihinsel engeli olduğunu bildiren cinsiyet hoşnutsuz ve trans kişilerde görülmüştür. Bunda büyük bir sürpriz yok; belirli zihinsel rahatsızlıklara sahip olmanın intihar eğilimi için bir risk faktörü olduğu iyi bilinmektedir. Ancak yazarların kendi itiraflarına göre, anket bu ruh sağlığı sorunları hakkında ayrıntı istemek için hiçbir çaba göstermemiştir. Ruhsal bir rahatsızlığa sahip olma durumu, tıbbi kayıtlardan veya bir sağlık kuruluşundan teyit edilmeksizin kendi kendine bildirilmiştir. Gerçek ruhsal hastalık oranının denekler tarafından bildirilenden objektif olarak daha yüksek olup olmadığını (bir ruh sağlığı sağlayıcısı tarafından teşhis yoluyla) keşfetmek için de herhangi bir girişimde bulunulmamıştır.

· Cinsiyet değiştirme süreciyle ilgili hizmetleri arayan ya da alan kişilerde intihar girişimi oranı almayanlara göre daha yüksektir. Ve anket  intihar girişimlerinin hizmetlerin aranmasından veya alınmasından önce mi yoksa sonra mı gerçekleştiğini sormamıştır. İntihar girişiminde bulunan kişilerin cinsiyet değiştirdikten sonra umduğunu bulamayanlar olması ihtimal dahilindedir. (Cinsiyet disforisi yaşayan kişilerde psikiyatrik acil durumların cinsiyet değiştirme ameliyatı öncesi ve sonrasındaki oranlarını inceleyen bir araştırma, cinsiyet değiştirme ameliyatı geçiren ve özellikle geçmiş psikiyatrik acil durumları olan hastaların daha yüksek intihar riski altında olduğunu gözlemlemiştir.)

· Veriler, kadınlar için "gizli" trans olmanın ya da erkek gibi görünmenin kendilerine zarar verme noktasında hiç yardımcı olmadığını göstermektedir.

Cinsiyet disforisi
Anket, kendine zarar verme vakalarının cinsiyet hoşnutsuzluğundan mı yoksa ruh sağlığı sorunlarından mı kaynaklandığını belirleyecek bir araştırmaya gitmemiştir.

Yazarlar, 3. sayfanın hemen başında, Yöntemler ve Sınırlamalar başlığı altında, anketteki temel kusurları kabul etmekte, bulguların yorumlanmasında dikkatli olunmasını tavsiye etmektedir:

"İlk olarak, anket intihar davranışıyla ilgili olarak 'Hiç intihar girişiminde bulundunuz mu?' sorusunu soran ve Evet/Hayır şeklinde iki şıklı yanıtlar içeren tek bir madde içermektedir. Araştırmacılar, bu sorunun anketlerde tek başına kullanılmasının olumlu yanıtların yüzdesini şişirebileceğini, çünkü bazı katılımcıların bu soruyu 'intihar girişimi' olmayan kendine zarar verme davranışını düşünerek evet dediğini bulmuşlardır, örneğin intiharı ciddi olarak düşünmek, intiharı planlamak veya ölme niyeti olmadan kendine zarar verme davranışında bulunmak gibi. Ulusal temsili bir anket olan Ulusal Komorbidite Anketi, yüz yüze görüşmeler yoluyla ölme niyetinin araştırılmasının, yaşam boyu intihar girişimlerinin yaygınlığını yüzde 4'ten yüzde 2,7'ye düşürdüğünü bulmuştur. Bu tür görüşmeler olmadan, katılımcıların intihara teşebbüs ettiğini bildiren yüzde 41'inin gerçek teşebbüsü ne ölçüde abartabileceğini belirleyemedik. Buna ek olarak, analiz, intihara teşebbüs ettiğini bildiren katılımcılara teşebbüs sırasında yaş ve transseksüel/cinsiyet hoşnutsuzluğu durumu gibi konularda sorulan takip sorularının eksikliği nedeniyle de sınırlıydı."

Tam da bu noktada duracak olursak, anketin ana veri noktası olan %41 rakamının değersiz olduğunu söyleyebiliriz. Genel popülasyon çalışmalarında, takip soruları olmaksızın, gerçek intihar girişimi oranının yapay olarak neredeyse iki katına kadar şişirilebileceği hesaba katıldığında, cinsiyet hoşnutsuz kişiler ve translar için gerçek oran %20'ye yakın olabilir. Ayrıca yazarlar, kendine zarar vermenin ne zaman gerçekleştiğine dair bir bilgi olmadan, cinsiyet hoşnutsuzluğu ya da trans olmanın kendine zarar verme davranışında kilit faktör olup olmadığını belirlemenin bir yolu olmadığına işaret etmektedir.

Ancak burada durmayalım. Oran %20'ye yakın olsa bile, bu hâlâ kabul edilemeyecek kadar yüksektir. Ve kendine zarar verme, kişinin hayatına son verme niyeti olsun ya da olmasın büyük bir sorundur.

İkinci olarak, anket genel nüfusta hem intihar girişimi hem de tamamlanmış intihar için önemli risk faktörleri olarak tanımlanan ruh sağlığı durumunu ve geçmişini doğrudan araştırmamıştır. Ayrıca, araştırmalar, saldırıya veya tecavüze uğrama gibi olumsuz yaşam olaylarının etkisinin, ruh hali, anksiyete ve diğer ruhsal bozuklukları olan kişiler arasında en şiddetli olduğunu göstermiştir. Verilerde sistematik ruh sağlığı bilgilerinin olmaması, katılımcılar arasında intihar davranışına giden yolları belirleme becerimizi önemli ölçüde sınırlamıştır.

Başka bir deyişle, anket ciddi şekilde kusurludur çünkü katılımcıların gerçek ruh sağlığı durumu hakkında güvenilir bilgi yoktur. Ruh sağlığı sorunları bilinen bir kendine zarar verme riski olduğundan, intihar girişimi oranının "cinsiyet disforisi" nedeniyle değil de birlikte ortaya çıkan akıl hastalığı nedeniyle mi bu kadar yüksek olduğunu doğru bir şekilde anlamanın bir yolu yoktur. Ayrıca, intihar eğilimi için bir başka yüksek risk faktörü de, özellikle ruh sağlığı bozukluğu olan kişiler için, fiziksel veya cinsel saldırıya uğramaktır.

Peki ya tıbbi olarak cinsiyet değiştirmeyi düşünen ya da cinsiyet değiştirme hizmetleri alan kişiler? Anket, cinsiyet değiştirmekle ilgili sağlık hizmeti aldıklarını veya bir gün almak istediklerini söyleyen katılımcıların intihar girişiminde bulunma olasılığının, bunu istemediklerini söyleyenlere kıyasla daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu örüntü, araştırılan tüm hizmet ve prosedürlerde gözlemleniyor.

Bu hizmetleri "istemediklerini" söyleyen kişilerde kendine zarar verme oranı daha düşük görünüyor. Tıbbi cinsiyet değiştirme hizmetlerine başvurmak intihar girişimi oranlarını azaltıyor mu yoksa artırıyor mu? Bilmiyoruz, çünkü anket katılımcılara kendine zarar vermenin bu tür hizmetler aranmadan önce mi yoksa sonra mı gerçekleştiğini sormamıştır. Yazarların da belirttiği gibi:

Anket, bildirilen intihar girişimlerinin zamanlaması hakkında bilgi sağlamamıştır, bu da bu kalıplar için cinsiyet değiştirmekle ilgili açıklamaların araştırılmasını engellemiştir.

Bu çok önemli: Gençlere yönelik tıbbi cinsiyet değiştirme hizmetleri haklı çıkarmak için hiçbir uyarı veya analiz yapılmadan %41 oranından bahsedildiği sık sık görülmektedir. Yazarların kendi sözlerinden, tıbbi cinsiyet değişiminin yaşam boyu kendine zarar verme davranışlarını azalttığı varsayımı için bu anketin temel olarak kullanılamayacağı açıktır. 

Şimdi de Williams Enstitüsü raporundaki en ilginç bulgulardan birine gelelim: insanların genellikle trans veya cinsiyet uyumsuz olduklarını fark etmediğini söyleyen kadınlar (erkeklere kıyasla), başkaları tarafından trans oldukları fark edilen kadınlarla aynı veya daha yüksek intihar girişimi oranına sahiptir.

Trans erkeklerin (FTM, kadından erkeğe cinsiyet değiştirmiş transseksüel), başkalarının transseksüel olduklarını anlayabileceğini düşünüp düşünmediklerine bakılmaksızın, yaşam boyu intihar girişimi yaygınlığının (%46) aynı olduğu bulunmuştur. Son iki kategorideki katılımcılar (karşı cinsiyet gibi giyinenler ve aslında kadın olan cinsiyet uyumsuz kişiler) için yaşam boyu intihar girişimlerinin yaygınlığı, insanların trans veya cinsiyet uyumsuz olduklarını "her zaman", "çoğu zaman" veya "bazen" fark edebildiğini söyleyenlere kıyasla, "ara sıra" fark edebildiğini veya "hiçbir zaman" fark edemediğini söyleyenler arasında daha yüksek bulunmuştur.

Ve daha sonra Özette gömülü olarak şu bilgiyi buluyoruz:

Daha da önemlisi, analizlerimiz tanınmamanın koruyucu etkisinin özellikle trans kadın spektrumundaki kişiler için önemli olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, verilerimiz trans erkek spektrumdaki kişiler için bu koruyucu etkinin mevcut olmayabileceğini veya bazı durumlarda ters yönde çalışabileceğini düşündürmektedir.

İntihar
Williams anket analizinde, tıbbi cinsiyet değişiminin intihar niyetini veya kendine zarar vermeyi azaltacağını gösteren hiçbir bulgu yoktur.

Transgender veya cinsiyet uyumsuz kişiler için "tanınmamak" ne anlama gelmektedir? Bu iki şeyden biri olabilir: bu kadınlar erkek gibi görünürler (kadın oldukları anlaşılmaz) veya cinsiyet uyumsuzluklarını belki de evlerinde karşı cins gibi giyinerek gizlice yaşarlar. Ancak her iki durumda da, gizli olmak veya karşı cinsiyet olarak kabul edilmek kendine zarar verme dürtüsünü hafifletmiyor gibi görünüyor.

Bu anket sorusunu yanıtlayan kadınlardan en azından bazılarının "insanlar fark etmiyor" ifadesinden genellikle erkek olarak "göründükleri" şeklinde yorumladıklarını tahmin ediyorum. Yani bu kadınların en azından bazıları için erkek olarak algılanmak onlara yardımcı olmamıştır. Ve FTM'ler, tüm hesaplara göre, MTF'lerden daha iyi karşı cinsiyet görünümüne bürünürler. Cinsiyet değiştirmek neden bu kadınların sıkıntısını hafifletmiyor? Cinsiyet uyumsuz veya trans kızların ve kadınları mutsuz eden nedir?

Karşı cinsiyet olarak görünsünler veya görünmesinler, birçok genç kadın için kendine zarar verme riski yüksek kalmaya devam ediyorsa, onlara ve ailelerine kendilerini oldukları gibi kabul etmelerine yardımcı olmak daha şefkatli ve ihtiyatlı bir yaklaşım olmaz mı? Disforilerini asla çözemeyecek aşırı müdahaleleri desteklemek yerine, sahip olacakları tek bedeni kucaklamalarına yardımcı olmak daha nazik olmaz mıydı?

Anketin başka bir yerinde, aile desteğinin eksikliğinin veya kaybının kendine zarar verme riskinde büyük bir faktör olduğunu öğreniyoruz. Bu hiç de anlamsız değil gibi görünüyor. Ama ne için destek? Sevdiğiniz birini olduğu gibi kabul etmek, hormonlara ve ameliyata yönlendirmekle aynı şey değildir. Dahası, aileler ve cinsiyet uzmanları bu kişilere mutlu olmak için tıbbi olarak cinsiyet değiştirmeleri gerektiği fikrini teşvik ederek (ki bu ömür boyu sürecek acı verici müdahaleler gerektirir) kendilerine zarar verme riskini artırıyor olabilir mi?

Cinsiyet uyumsuz gençlerin, öznel olarak kendilerine ne isim verirlerse versinler, zorbalığa uğradıkları ve reddedildikleri açıktır. Ve tüm çocuklar gibi onlar da sadece kabul edilmek istiyorlar.

Williams Enstitüsü analizi, cevapladığından çok daha fazla soruyu gündeme getirmektedir. Trans olmanın, daha doğrusu öyle olduğunu söylemenin yüksek oranda kendine zarar verme davranışıyla ilişkili olduğu açıktır. Ruh sağlığı sorunları, fiziksel ve/veya cinsel istismar veya travma öyküsü ile birleştiğinde, kendine zarar verme riski en yüksek seviyededir. Ancak kanıtlara bakılırsa, cinsiyet uzmanları bir çözüm olarak "cinsiyet değiştirme" reçetesi yazarken bu temel risk faktörlerini dikkate almıyor gibi görünüyor.

Kendine zarar veren bu bireylerin çoğunun tıbbi cinsiyet değişikliğinden fayda göreceği şüphelidir (ve gençler için sonuç, onlarca yıl olmasa bile yıllarca bilinmeyecektir). Yansıtılanın aksine Williams anket analizinde, tıbbi cinsiyet değişiminin intihar niyetini veya kendine zarar vermeyi azaltacağını gösteren hiçbir bulgu yoktur.

Anket yazarlarının kendi sözleriyle:

Transgenderların uygun sağlık hizmetlerine erişimleri de dahil olmak üzere sağlık ve ruh sağlığı ihtiyaçlarının belirlenmesi ve aydınlatılması için transgender toplumunun özel olarak dahil edildiği iyi tasarlanmış çalışmalara ihtiyaç duyulmaya devam edecektir.

Cinsiyet disforik genç kadınlar için "uygun sağlık hizmetleri" kapsamına aşağıdakileri dahil etmeye ne dersiniz?

· Ebeveynlere ve cinsiyet uyumsuzluğu yaşayan genç kadınlara yardımcı olmayı amaçlayan aile terapisi

· Cinsiyet disforisi dışında altta yatan ruh sağlığı sorunları için değerlendirme ve terapi

· Kızlar ve genç kadınlar için porno yıldızı şıklığına uymayı gerektirmeyen güçlü kadın rol modelleri

Elimizdeki kusurlu veriler göz önüne alındığında, tek geçerli seçeneğin tıbbi olarak cinsiyet değiştirmek ya da ölmek olduğunu varsaymak için yapılan mantıksızlık, işinin hakkını veren hizmet sağlayıcıları, araştırmacıları veya gazetecileri utandırmalıdır. Williams Enstitüsü verilerine dürüstçe bakıldığında, hizmet sağlayıcılar, hem gençler hem de aileleri için etkili psikolojik değerlendirme sağlamak ve mümkün olan en az müdahaleci yöntemle tedavi sunmak için teşvik etmelidir.