Genç Kızını Cinsiyet Değiştirme Çılgınlığına Kaybeden Bir Annenin Serzenişi

Geçen yıl kızımı cinsiyet değiştirme çılgınlığına kaybettim. Uzun ve acı verici bir mücadeleye rağmen bu kaybı önleyemedim. Bu zorlu yolculuğun bir kısmını sizlerle paylaşarak, bu acıdan benzer şekilde etkilenen diğer çocukların ve ailelerin aynı şeyi yaşamasını belki önleyebilirim.
Ergenlik çağındaki çocuklar aniden "trans" veya "cinsiyetsiz" olduğunu söylediğinde, ebeveynlerinden bireyselleşmeye çalıştığı doğal bir gelişim döneminden geçtiğine inanıyorum. Sorun bu gelişim aşaması değil, her ne kadar kırılganlıklar yaratsa da. Bunun tehlikeli ve potansiyel olarak ölümcül yönü, doktorlar, öğretmenler, yöneticiler, sosyal hizmet uzmanları, terapistler ve bazen de diğer ebeveynler dahil hayatlarındaki yetişkinlerin bu gençleri hemen zihin, beden ve yaşamı değiştiren ilaçlar ve ameliyatlar teklif ederek cinsiyet değişimine teşvik eden davranışları.
Kızımın cinsiyet değiştirme arzusunu, okuldaki ve internetteki arkadaşları aracılığıyla ve daha sonra doktorları ve transseksüelliği kabul ve teşvik eden terapistleri gibi yetişkinler aracılığıyla ona bulaşan bir hastalık olarak görüyorum. Kızım sağlıklı ve mutlu büyüdü. Sahip olduğu ayrıcalığı akranlarıyla paylaşmak istiyordu. Birçok öğleden sonra okuldan eve gelir ve okulda sık sık ihtiyacı olan biri için beslenme çantasında fazladan yiyecek götürüp götüremeyeceğini sorardı. Hatta bir ara yıl sonuna kadar her gün okula iki öğle yemeği götürdü çünkü bir kızın annesinin evde çok fazla işi vardı. Canlı ve aktif bir çocuktu. Futbol oynamayı, ata binmeyi ve aynı zamanda minik bebeklerle ve renkli cam boncuklarla oynamayı çok severdi. Atlarla ilgili her şeye, minyatür nesneler, plastik hayvanlar, çıkartmalar, kurdeleler ve minik bitkiler toplamaya karşı saplantılı bir ilgisi vardı. Alışveriş yapmayı ve arkadaşlarıyla dans ve akrobasi videoları çekmeyi çok severdi. Ara sıra erkeklere aşık olurdu. Tüm arkadaşları kızdı. Çoğu zaman erkeklerden nefret ettiğini, kaba olduklarını ve teneffüslerde onlardan kaçtığını söylerdi.
Özellikle ailemiz dağıldıktan sonra kızlarla yeni düzenine uyum sağlamakta zorlandı. Babasının yokluğu ve onu terk ettiği duygusu gibi bazı zorluklar yaşadı. Babası onu birçok kez incitti, en çok da yılda bir ya da iki kez yüz yüze ya da telefonda öngörülemeyen ve aralıklı olarak ortaya çıkmasıyla derinden yaraladı. Onunla iletişim kurmaya çalıştı; hediyeler gönderdi, aramaya çalıştı ama babası kendi hayatına dalmıştı ve sık sık aylarca ve sonunda birkaç yıl boyunca iletişim kurmadı. Ama benim neşeli çocuğum tüm bunlar karşısında dirençliydi ve ben onun iyi başa çıktığını düşünüyordum. Çok yakındık; bana her şeyi anlattı ve her önemli endişesinde ya da hayatla ilgili tüm sorularında bana başvurdu.
Babasıyla yaşadığı sorunlar hakkındaki tüm endişelerime rağmen, kendi ayakları üzerinde duracağından emindim. Vücuduyla hiç mücadele etmedi, bundan rahatsız olmuş bir hali yoktu. Küçük kız kardeşi daha az arkadaşı olan ve daha savunmasız görünen beceriksiz biriydi. Büyük kızımın başarılı olacağına ve ortaokul, lise ve sonrasının karmaşıklıklarını aşabileceğine inanıyordum.

Sık sık evden asla ayrılmayacağını ya da taşınmayacağını, sonsuza kadar benimle yaşayacağını söylerdi. Elbette tüm anneler gibi işin aslını ben daha iyi biliyordum. Ona bir gün arkadaşlarının en azından bir süreliğine benden daha önemli olacağını ve büyük olasılıkla okula ve işe gitmek isteyeceğini söylerdim. Bunu hayal etmekte zorlanıyordu. Aslında bu konu hakkında konuşmak onu biraz rahatsız ediyordu. Ona "bir gün ergenlik çağına geldiğinde benden nefret edeceksin, tavsiyelerimi dinlemek istemeyeceksin ve bazı şeyler için bana kızacaksın" dedim. Güldü; bu ona hiç mantıklı gelmedi.
Kızımın sıkıntısını "hafifletmek" için ona haftada bir enjekte edilen yüksek dozda testosteron (erkeklik hormonu) ve ardından çift mastektomi (memelerin alındığı transseksüel ameliyatı) içeren müdahaleler uyguladılar. Yine de en başından beri en çok ihtiyacı olan şeyin annesinin sürekli desteği ve gelişmekte olan bedeniyle ilgili sıkıntısını keşfetmek için biraz terapi olduğunu biliyordum. Sıkıntı toleransı ve başa çıkma becerileri, onun yeni bedeninde büyümesine yardımcı olacaktı. Ancak kızımı cinsiyet değişimine iteklemeyecek güvenilir bir terapist bulamadım.
Bir psikiyatrist olan Dr. G, kızımla yaşadığım bu olumsuz sonuca, bu yabancılaşmaya ve kayba kapı açtı. Tüm bunlar 35 dakikalık bir ilk randevunun ve ardından psikiyatri hastanemize bağlı WellYouth kliniğinde yoğun bir "cinsiyet değiştirici bakımın" ardından gerçekleşti. Burada bana, kızıma yapılan tıbbi müdahalelere alternatifler bulunması gerektiğine dair endişelerimin "ebeveyn destek gruplarında" hoş karşılanmayacağı söylendi. Ama dediğim gibi, kızımın yaşadığı şey cinsiyet disforisi (cinsiyet hoşnutsuzluğu) değil, beden disforisiydi (kişinin bedeninin görüntüsünden duyguğu yoğun rahatsızlık hissi). Çoğu ergende görülen normal, sağlıklı anksiyete ve stres faktörleri vardı, buna bir de karantina dönemi eklendi ve bu süre zarfında anksiyetesini daha da arttırmak için koşullar bir araya geldi.
Dr. G'yi, kızım henüz 15 yaşında bir çocukken onunla benim arama giren ilk yetişkin olarak sorumlu tutuyorum. O ana kadar bana güvenebileceğine ve onu dünyadaki herkesten daha çok sevdiğime inanan kızımın kafasını karıştırdı. Dr. G her ikimize de (odada, birlikte) kızımın artık gerçekten bir kız değil, bir erkek olduğunu söylemeyi ihmal etmedi. Çocuğumun bu yeni "cinsiyeti" konusunda haklı olduğunu, benim yanıldığımı ve başlamak istediği yolculuğu inkar ederek ona zarar verdiğimi öne sürdü. Ben odaya davet edildikten sonra, Dr. G karşımda kendini beğenmiş bir şekilde oturdu, dilinin altında bir bakla olduğunu hissettim. "Biliyorsunuz, siz bir annesiniz ve biz genellikle annelerin çocuklarının yaşadığı bu duyguların farkında olmadığını görürüz" dedi.
Kızım evden kaçtı ve kendini evsiz bıraktı. "Cinsiyet tedavisi"nin kayıp yolunda süürklenmeye başladı. Uyanık olduğum her dakika, yaptığı bu seçimlerin olası tüm ciddi komplikasyonları hakkında endişelendim; bazıları ölümcül: felç, kalp krizi, kan pıhtısı, hormona bağlı kanser, intihar, cerrahi enfeksiyonlar, rahim enfeksiyonu, mesane ve böbrek enfeksiyonları, sepsis... Belki çok daha fazla. Bu endişelerimi onu testosterona başlatan endokrinoloğa (hormon uzmanına), aramıza giren psikiyatriste ve onu erkek olduğu yanılgısına körü körüne iten WellYouth ekibine yazdım. Bu koşullar altında müdahale etmek için elimden geleni yaptım. Sadece, belki de intikam alırcasına, e-postaları onunla paylaştılar ve müdahale ettiğim için bana daha da öfkelenmesine neden oldular.

Onunla geçirdiğim zaman için minnettarım. Kaçtıktan sonra bile, sanki her şey normalmiş gibi çamaşırlarını yıkamaya ya da hayvanları ziyaret etmeye gelirdi. Ama normal değildi. Testosteron kullanıyordu. Giderek daha dürtüsel ve öfkeli hale geldi; kendini kesmeye ve intihar düşüncelerini dile getirmeye başladı. WellYouth kliniğindeki "uzmanlar" arasında, akranları arasında ve en sevdiği sosyal medya platformlarında intiharla ilgili tartışmalar yaygındı. Kendine zarar vermenin ve intihar düşüncesi tehditlerinin sosyal medya hesaplarında pekiştirici beğeni ve yorumlar alacağını kısa sürede keşfetti. Bu davranışlar 2 yıllık "tedaviler" boyunca giderek arttı. Testosterona başladıktan sonraki ilk aylarda, birçok olumsuz sosyal etkileşim, işyeri stresi, okul sınavları ve bir ayrılıkla baş edememesi nedeniyle birkaç kez acile kaldırıldı. Sonunda, iyatrojenik (tıbbi müdahalenin kendisinin neden olduğu) olsa da, etkilendiği şeyin toplumsal cinsiyet ideolojisi olduğunu görmeye başladım.
Kızımın başına gelenlerin beni aşan etkileri olduğunu kabul etmek zorundayım, özellikle de büyükannesi olan annemi. Annem ve kızım birbirlerini çok severlerdi ve bu "disfori" ergenlik çağında aniden ortaya çıkana kadar birbirlerine çok yakındılar. Doğduktan hemen sonra onu ilk kucağına alan annem oldu. Ben ameliyathanede hayata döndürülürken ilk iki saatini onunla geçirmişti. O anda ve ondan sonraki birçok anda yoğun bir bağ kurmuşlardı. Şimdi annem hayal kırıklığını ve üzüntüsünü gizliyor, bunun bir şekilde geçeceğini düşünüyor.
Hemşire onu bana ilk getirdiğinde ve "işte kızınız" dediğinde gülümsemiştim. "Kızım", diye düşündüm, "artık bir anneyim!" Emzirmek bizim için kolay ve hızlı oldu. İlk 6 ayda onun aldığı her kiloyu ben verdim. Anne olmak için yetişkinliğime kadar beklemiştim. Bununla ilgili her şey bir mucizeydi. Kendimin yepyeni parçalarına aşık oldum. Ben işe dönene kadar ilk 6 ay boyunca onunla aynı odadaydık, hiç ayrılmadık.
Özel, yetenekli, sevgi dolu ve sanatçı ilk çocuğumun kırıldığını söylemek doğru olur ama benim tarafımdan değil. Elbette çocuğunu bir ideoloji yüzünden kaybeden her ebeveyn de kırılır. Ancak çocuklarını korumaları gerektiğine, koruyabileceklerine inandıkları bir şey yüzünden kaybeden ebeveynler için bu kırılmanın farklı bir yükü var. Önlenebilir olanı önlemedeki başarısızlığın yükünü taşıyoruz: Doktorların kötü sonuçlara katkıda bulunduğu iyatrojenik kayıplar.
Artık batı dünyasında çok sayıda benzer vaka duyuyorum. Bilim insanları ve klinisyenler kızımınki gibi vakalara daha yakından bakıyor ve belki de kızımın akıbetinin bir zamanlar düşünüldüğü kadar "nadir" olmadığını düşünüyorlar. Aileden uzaklaşma, ruh sağlığının kötüleşmesi, evden ayrılma, kendine zarar verme ve intiharın aslında cinsiyet değişimini teşvik eden bakım modelinden önce değil sonra gelen bir risk olabileceğini düşünüyorlar. Ve birçok kişi artık neyin "doğuştan" değil de iyatrojenik olarak kabul edilebileceğini gözden geçirmeyi düşünüyor.
Bazı günler, onun hayatta kalma şansının olmadığından emin oluyorum. İşte o zaman kederimi yakınımda tutuyor ve kelimelerimi topluyorum. İşte o zaman bu acı duyguları yazmaya ve paylaşmaya karar veriyorum. Onun ölüm ilanını asla yazmamayı umuyorum; umarım hayatta kalır ve eve dönüş yolunu bulur.
Kaynak: pitt.substack.com
11 Mart 2024
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK İÇERİKLER
Bu Konu Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?