Çocukların Transseksüellik İddiaları Teşvik Edilmeli midir?

LGBT aktivistleri, devlet okullarındaki müfredata sızarak yeni nesli aralarına katma amacı güdüyor. Gençler, giderek arttığı görülen endişe verici bir oranda cinsiyetlerini sorguluyor. Eğitimciler ve tıp uzmanları gençleri cinsiyet değişikliğini denemeye teşvik ediyor. Ne yazık ki, bu denemeler daha da fazla kafa karışıklığına neden oluyor.
Duygular Değişir, Bedenler Değişmez
Karşı cinsiyet hormonu kullanımı ve transseksüel ameliyatı gibi fiziksel değişikliklerle ilgili önemli bir sorun vardır: Fiziksel değişiklikler yüksek ihtimalle kalıcı olurken, cinsiyet değiştirme arzusuna neden olan duygular çoğu zaman değişir, özellikle gençlerde. Geçenlerde otuzlu yaşlarında bir erkekten bu gerçeği ortaya koyan bir e-posta aldım:
20 yaşıma yaklaşırken, cinsiyetimi değiştirerek erkekten kadına dönüştüm ve 20'li yaşlarımın başında adımı değiştirdim. Ancak bu benim için doğru karar değildi. Şimdi bir kadın rolü oynarken hissettiğim tek şey hoşnutsuzluk. Bana transseksüel duygularımın kalıcı, değişmez, fiziksel olarak beynimin derinliklerine yerleşmiş olduğu, ASLA değişemeyeceği ve huzur bulmamın tek yolunun kadın olmam olduğu söylenmişti. Fakat sorun şu ki, artık bu duygulara sahip değilim.
Birkaç yıl önce, bazı çocukluk travmalarımın üstesinden gelmek için bir psikoloğa gitmeye başladığımda anksiyete ve depresif bozukluk düzeylerim azalmaya başladı. Ama bunun yanı sıra, transseksüelliğe dair duygularım da azaldı. Bu yüzden iki yıl önce, tekrar esas cinsiyetime dönmeyi düşünmeye başladım ve bunu yapmak bana doğru geliyor. Hiç şüphem yok, erkek olmak istiyorum; çünkü ben zaten erkeğim, hep erkektim!
Duygular değişebilir. Bu adam için, ergenlik döneminde bunaltıcı olan duygular, çocukluk travmasıyla başa çıkmak için danışmanlığa gittikten sonra değişti. Benim hikayem de buna benziyor. Benim için de cinsiyetimi değiştirmek boş bir vaatti; hiçbir şeyi düzeltmeyen geçici bir ertelemeydi. Uzun süre psikolojik danışmanlık aldıktan sonra, kadın olma arzumun, çocukluk dönemimde yaşadığım bazı olaylardan kaynaklanan acıyla başa çıkmak için başvurduğum bir kaçış yolu olduğunu anladım. Ne yazık ki, kadınlık hormonlarının ve ameliyatın sözde tedavisi ailem, evliliğim ve kariyerim için yıkıcı oldu. Neredeyse kendi hayatıma son vermeme de neden oluyordu.

Siyasi Gündemi Dayatmak İçin Bilimi Görmezden Gelmek
Artık Washington eyaletindeki çocuklara anaokulundan itibaren karşı cinsiyetten olmayı istemenin normal olduğu söyleniyor. Devlet okulları, gelen geçen tarafından cinsel aktivizm için kullanılan bir alan olmamalıdır. Devlet okulları çocuklara ciddi zararlar vermesine rağmen, aktivistlerin yeni nesil transseksüel aktivistler yetiştirmesi için çocukları rehin tutmaktadır.
Örneğin, Kuzey Carolina'daki Charlotte-Mecklenburg Okulları "erkek" ve "kız" terimlerinin kullanımını ortadan kaldırarak, öğretmenlerin öğrencilerine "öğrenci" gibi cinsiyet belirtmeyen terimlerle hitap etmelerini zorunlu kılmıştır. Ayrıca eğitimcilerin, çocukların kendilerine farklı bir isim ya da farklı bir cinsiyetle hitap edilmesi yönündeki talepleri konusunda ebeveynlere bilgi vermemelerini de şart koşmuştur.
Devlet okulu çalışmalarında bu gündem için bastıran aktivistler, cinsiyete ilişkin bilimi görmezden gelmektedir. Ağustos 2016'da bilimsel literatürde yapılan incelemede, transların bu şekilde doğduklarına dair kanıt bulunamamıştır. Johns Hopkins Üniversitesi'nden iki seçkin doktorun hazırladığı 143 sayfalık rapor, gey, lezbiyen ve transseksüellerin bu şekilde doğduklarına dair yeterli ve kesin bilimsel kanıt bulunmadığını ortaya koymuş, daha da önemlisi, cinsiyetin sabit ve değiştirilemez olduğunu teyit etmiştir. Cinsiyete ilişkin olarak sadece görünüş ve sergilenen davranışlar değiştirilebilir, cinsiyet değişmez.
Ben, dört yaşındayken büyükannesinin teşvikiyle karşı cinsin kıyafetlerini giyen bir çocuktum. İlk elden bildiğim kadarıyla, karşı giyinmenin psikolojik bir telkin olduğunu söyleyebilirim. Tutsak bir kitleye sahip olan devlet okulu sistemini, ülkenin gençleri üzerinde cinsiyet deneyi yapmak için kullanmak suistimaldir.

Tıbbi Deneyler İnsanları Yıkıma Uğratabilir
Cinsiyet değiştirmenin intiharlara yol açtığını, 1970'lerin sonlarında yayınlanan ve bilimi göz ardı etmenin sonuçlarını gözler önüne seren raporlardan biliyoruz. Endokrinolog Dr. Charles Ihlenfeld, meslektaşı Dr. Harry Benjamin'in cinsiyet kliniğinde altı yıl boyunca 500'den fazla transseksüel hastayı hormonlarla "tedavi" etme deneyimine dayanarak transseksüel hastaların intiharları ve mutsuzlukları konusunda uyarıda bulunmuştu.
Ihlenfeld, cinsiyet değiştirme yolculuğunun kötü sonuçlara yol açtığını gözlemledi ve fiziksel görünümlerini bu şekilde değiştirmek isteyen hastaların en az yüzde 80'inin bunu yapmaması gerektiği sonucuna varmış, "Ameliyat olan insanlar arasında çok fazla mutsuzluk var. Birçoğunun sonu intihar oluyor." açıklamasında bulunmuştu. İlk cinsiyet değiştirme deneylerini gerçekleştiren doktorlardan biri olan Ihlenfeld'in bu dehşet verici uyarıları nasıl göz ardı edilebilir?
Tıp, olağandışı duygusal ve psikolojik sorunlarla mücadele eden insanlara düzgün ve etkili bir şekilde yardım etmede başarısız olma konusunda uzun bir geçmişe sahiptir. Psikolojik bozuklukların tedavisi için ameliyat denemeleri yeni değildir. "Kağıttan Cinsiyetler" adlı kitabım, bu tür başarısızlıkların 100 yıllık tarihini anlatıyor. Bu başarısızlıklara imza atanlardan biri de psikolog Dr. Henry Cotton'dur. Cotton, 1900'lü yılların başında Trenton'daki New Jersey eyalet akıl hastanesinin başındaydı. Enfeksiyonların akıl hastalığına neden olduğu teorisini ortaya atmış ve şüpheli enfeksiyon kaynağını ortadan kaldırarak akıl hastalığını tedavi ettiğini sanmıştı. İşe enfeksiyonlu dişleri çekerek başlamış; bu metodu başarısız olduğunda, kalan dişleri ve bademcikleri çekmiş; ardından kolon, mide, safra kesesi, testis ve yumurtalıkların bazı bölümlerini çıkarmaya girişmişti.
Cotton, yüzde 85'lik bir başarı oranı bildirmişti. New York Times, araştırmalarının gelecek için "yüksek umut" verdiğini ifade ederek Cotton'u bilimsel bir deha olarak övmüştü ve Cotton, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'da ünlenmişti. Çaresiz insanlar acı çeken sevdiklerini bu çığır açan tedavi için Trenton hastanesine getiriyordu. Halkın gözünden uzak tutulan ölüm istatistikleri ise tüyler ürperticiydi: Cotton'un ameliyat ettiği hastaların yüzde 30 ila 40'ı bu sözde tedavi yüzünden ölüyordu.
Cotton ile günümüzün cinsiyet değiştirme cerrahları arasında çarpıcı benzerlikler buluyorum. Medya, Caitlyn Jenner gibi "cesurca" cinsiyet değiştirenleri kutluyor. Karşı cinsiyette olmaları gerektiğini düşünen çaresiz insanlar, erkek ve kadın vücut parçalarını kesip çıkaracak sempatik cerrahlardan ve karşı cinsiyetin hormonlarını enjekte edecek endokrinologlardan tedavi istiyorlar. Kulağa barbarca ve çılgınca geliyor, öyle de.

Vücut Doğramadan Beyin Karıştırmaya
Cerrahi delilik Cotton ile son bulmadı. 1930'ların ortalarından itibaren nörolog Dr. Walter Freeman, bir beyin cerrahı olan Dr. Watts ile işbirliği yaparak ruhsal bozuklukların tedavisi için lobotomi ameliyatları yapmaya başladı. Freeman, lobotomi ile beyindeki belirli sinirleri kesmenin aşırı duyguları ortadan kaldırabileceğine ve kişiliği dengeleyebileceğine inanıyordu.
İlk lobotomiler, kafatasında delikler açmayı ve beynin prefrontal loblarındaki beyin hücrelerini yok edecek dönen bir bıçağın yerleştirilmesini içeriyordu. Freeman'in prosedürü bir cerrah ya da ameliyathane gerektirmiyordu, bu da cerrah olmayan Freeman'in lobotomileri gerçekleştirmesine olanak tanıyordu. Freeman hayatı boyunca 2.500'den fazla lobotomi gerçekleştirdi.
Hastalar için sonuçlar değişkenlik gösterdi. "Lobotomi Dosyaları: Bir Doktorun Mirası" başlıklı makalede Wall Street Journal şöyle diyor: "Dr. Freeman'ın oğlunun ifadesine göre, Dr. Freeman ve Watts, ameliyatlarının yaklaşık üçte birini, hastaların 'üretken bir yaşam' sürdürebilmesini sağlayan bir başarı olarak değerlendiriyordu. Diğer üçte biri eve dönebilmiş ancak yatalak kalmıştı. Dr. Watts'a göre son üçte birlik kısım ise 'başarısızlık'tı."
En parlak dönemlerinde her iki doktor da büyük saygı görüyordu. Ancak hastalarının büyük çoğunluğunda uzun vadede ortaya çıkan olumsuz sonuçlar, akıl hastalıklarının tedavisinde cerrahi kullanımının tarihe kaydedilen bir diğer üzücü sonucuydu.
Ameliyatlar Transseksüelliği Tedavi Etmez
Cotton, Freeman ve Watts, günümüzde ruhsal bir bozukluk olan transseksüelliğin ameliyatla tedavi edilmesinin öncüleriydi. Hastaları dişlerini çekerek, kolonlarını keserek ve beyin dokusunu karıştırarak tedavi (!) ettiler ve bu uygulamaları sırasıyla yüzde 30 ila 40 ölüm oranı ve yüzde 33 başarısızlık oranıyla sonuçlandı. Geriye dönüp bakıldığında, bu tedavi yöntemlerinin barbarca olduğu açıkça görülmektedir. Peki şu an yapılan cinsiyet değiştirme ameliyatlarının bundan bir farkı var mı? Günümüzde cinsiyet karmaşası için kabul gören tedavi yöntemleri, yani vücut parçalarının kesilmesi ve Adem elması, kalça ve göğüslerden cinsel organlara kadar her şeyin yok edilerek yeniden düzenlenmesi de barbarca ve merhametten yoksun değil midir?
Transseksüelliği tedavi etme konusundaki uzun geçmişimiz, ameliyatın etkili olmadığını güçlü bir şekilde göstermektedir. Cinsiyet değiştirme yolculuğumda, benim psikoloğum da sorunlarımın tek çözümünün transseksüel ameliyatı olduğunu iddia etmiş, cinsiyet karmaşamın diğer olası nedenlerini keşfetmek için hiçbir gayret göstermemişti.
Bugün insanlar bana cinsiyet değiştirme deneyimleri hakkında yazıyorlar. Sürekli olarak, cinsiyet değiştirdikleri dönemde kendilerine cinsiyet değiştirmenin tek çare olarak gösterildiğini dile getiriyorlar. Ebeveynler bana yetişkin çocuklarının cinsiyet değiştirmeye çalışmasından endişe duyduklarını yazıyorlar; çünkü evlatlarının çocukluk çağında yaşadığı travmaların bu olağandışı arzuya yol açmış olma ihtimalinin hiçbir profesyonel tarafından hesaba katılmadığını biliyorlar. Ebeveynler, cinsiyet terapistlerinin çocukluk çağında yaşanan olayları öğrenme gayreti göstermediklerini bildiriyorlar. Terapistler ise dilediği takdirde bir yetişkinin cinsiyet değiştirebileceğini öne sürüyorlar.
Cotton, Freeman ve Watts zamanında olduğu gibi, günümüzde de cerrahi cinsiyet değiştirme operasyonlarının güvenliklerini, zaman içindeki etkinliklerini ve beklenmedik sonuçlarını değerlendiren titiz bilimsel çalışmalar yoktur. Araştırmacılar cinsiyet değiştirdikten sonra pişman olan, kendi cinsiyetlerine geri dönen veya intihar nedeniyle hayatını kaybeden kişilerin bilgileri kendilerine ulaşmadığı için onları araştırmalara dahil etmiyor. İstatistikler olumlu sonuçlar lehine çarpıtılıyor, çünkü olumsuz sonuçlar yaşayan insanların "izi kaybediliyor".

İntihar Tehditleri Akıl Hastalığına İşaret Eder
Cinsiyet karmaşası yaşayan gençler genellikle "Ergenlik engelleyici veya hormon almazsam ve cinsiyet değiştirme ameliyatı olmazsam intihar edeceğim" gibi şeyler söylerler. Hatta bu tehditler, ailelerine karşı kullanmaları için çocuklara öğretilir. Çocuklar bu sözlerle ebeveynleri, psikoterapistler ve endokrinologlar gibi temkinli olmalarını tavsiye edebilecek herkese cinsiyet değiştirmelerinin ne kadar acil olduğunu göstermek isterler.
İntihar tehdidi, ciddi ruh sağlığı sorunlarının varlığına işaret eden ciddi bir konudur. Bir çocuk, cerrahi müdahaleye hızlı bir şekilde ulaşabilmek için duygusal ve psikolojik şantaja başvuruyorsa, bu durum kişinin duygusal ve psikolojik sağlığı hakkında endişe uyandırmalıdır. İntihar tehdidi, hormonlara ve ameliyata değil, acil müdahale ve psikoterapi ihtiyacına işaret eder.
Yakın zamanda aldığım bir e-postanın da gösterdiği gibi, çocukluk çağı travmalarının yol açtığı etkileri düşünün:
“Yardım edin! Kızım erkek olarak yaşamaya çalışıyor ve umutsuzca cinsiyet değiştirme ameliyatı olmak istiyor. Babası erkek çocuklarına meyleden bir pedofiliydi. Oğlumuzu istismar etti. Yıllar sonra oğlum homoseksüel oldu ve bir erkekle evlendi. Öte yandan kızım da babası tarafından reddedildiği için gençlik yıllarını erkeklerden nefret ederek geçirdi. Erkeklerin kendisinden iğrenmesi için tıka basa yemeye başladı. Obsesif bozukluklar geliştirdi ve erkeklere itici göründüğünden emin oldu. Çekici olmamayı başardı ve erkekler ondan uzaklaştı. Sonrasında lezbiyen olmaya karar verdi. Kötü bir ayrılıktan sonra bunun da ona göre olmadığına karar verdi. Şimdi de transseksüel olmak istiyor. Kendisini deneme yanılma tahtası olarak kullanıyor.”
Babası tarafından reddedilmesi, erkekleri itmek için planlanmış görünümü ve başarısız bir lezbiyen ilişkisi göz önüne alındığında, böyle genç bir kadının transseksüel olmaya çalışması tamamen beklenmedik bir şey değil. LGBT ideolojisinin senaryosunu takip eden bir sarmal. Babasının pedofilisi, homoseksüel eğilimleri ve onu reddetmesi neticesinde genç kadının sağlıksız bir benlik imajı ve ilişkiler geliştirmesi işten bile değil.
Genç kadın, transseksüelliği tüm bu reddedilmenin bir çözümü olarak görüyor. Bir transseksüel olarak kendine aşık olabilir ve reddedilmekten kaçınabilir. Bu sayede, hayatında şimdiye kadar yaşadığı reddedilmelere karşı geçici bir rahatlama sağlayacaktır; ancak bu yaptığı psikolojik olarak sağlıksız bir davranıştır.
Kendilerini ihmal edilmiş, istismara uğramış veya terk edilmiş hisseden gençler, kendilerine zarar verecek veya dikkat çekecek davranışlara yönelebilirler. Her şey kontrolden çıkmış gibi göründüğünde, kontrol edebilecekleri herhangi bir şeye tutunurlar. "Kendini öyle hissetmek" dediğime dikkat edin. Bir çocuk reddedilmediği halde reddedilmiş hissedebilir. “Algılanan reddedilme”, bir çocuğu eşcinselliğe ya da transseksüelliğe yönlendirebilir. Çünkü bu, sahip oldukları hayattan daha çekici görünür ya da hayatlarının kontrolünün kendilerinde olduğu hissini verir.
Ebeveynlerin, çocukları cinsiyet değiştirmeye ve erkek ve kadın cinsiyet ayrımlarını ortadan kaldırmaya teşvik eden devlet okullarına ve hükümet politikalarına karşı tavır almaları gerekmektedir. Çocuklarına ebeveynlik yapma hakları ellerinden alınırken sessizce duran ebeveynler bunun hesabını veremeyecektir.
Kaynak: The Federalist
1 Temmuz 2023
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK İÇERİKLER
Bize Katılın!
Yeni içeriklerden haberdar olmak için e-posta bültenimize abone olun.
Bu Konu Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?