Fark etmiş olabileceğiniz gibi "cinsiyet" kelimesi yerine "doğumda atanan cinsiyet" ifadesi ortaya çıktı. Batı ülkelerinde bazı tıbbi formlarda kişinin cinsiyetini sormak yerine (genellikle “cinsiyet kimliğine” ek olarak) "doğumda atanan cinsiyet" veya "atanan cinsiyet" soruluyor. Amerikan Tıp Derneği ve Amerikan Psikoloji Derneği’nin desteklediği bu terminolojinin kullanımı akademik makalelerde de patlama yapmış durumda. Cleveland Clinic isimli sağlık kuruluşunun çevrim içi hastalıklar ve durumlar sözlüğü de ereksiyonu sağlayamama veya sürdürememenin erkeklerde değil, "doğumda erkek olarak atanan kişilerde" cinsel işlev bozukluğunun bir belirtisi olduğunu söylüyor.
Bu eğilim yaklaşık on yıl önce başladı ve toplumda duygusal rahatlığa ve bazılarının "güvenlikçilik" olarak adlandırdığı, suçtan korunmaya yönelik artan vurgunun bir parçası oldu. Artık “cinsiyet", insanların kendilerini nasıl “tanımladıklarını” yansıtmadığı için önyargılı veya duyarsız bir kelime olarak görülüyor. Bu nedenle, “saygılı” örtük ifadeler sunduğu ve diğerlerinin yanı sıra bazı nonbinary (iki cinsiyeti reddeden) ve transseksüellere sert bir biyolojik gerçeklik olarak gelen şeyleri yumuşattığı gerekçesiyle "atanmış cinsiyet" kavramı tercih ediliyor. Buna göre bir kişinin "doğuştan kadın olarak atandığını" söylemek, o kişinin biyolojik olarak kadın olduğunu ifade etmenin dolaylı ve daha kibar bir yolu olarak kabul ediliyor. Bu terminoloji aynı zamanda trans ve nonbinary kişilerle dayanışma içinde olunduğunu göstermenin yanı sıra, geleneksel cinsiyet anlayışının modasının geçtiğine dair radikal bir fikri aktarma işlevi de görüyor.
Ne var ki "doğumda atanan cinsiyet" ifadesine geçiş olumlu bir gelişme değil, zira insanların kafasını karıştırabiliyor ve olmaması gereken biyolojik bir gerçeklik hakkında şüphe yaratabiliyor. Bu konu önemli çünkü cinsiyet önemli. Cinsiyet, türümüz için önemli sonuçları olan temel bir biyolojik özelliktir ve bu nedenle bu konudaki yanlış anlamaları teşvik etmenin bir bedeli vardır.
Cinsiyet; sağlık, güvenlik ve sosyal politika açısından da önemlidir ve kültürle karmaşık şekillerde etkileşim halindedir. Örneğin kadınların ilaçlardan kaynaklanan zararlı yan etkilere maruz kalma olasılığı erkeklerden neredeyse iki kat daha fazladır ve bu sorun kadınlarda ilaç dozlarının azaltılmasıyla iyileştirilebilir. Bu arada, erkeklerin Covid-19 ve kanserden ölme olasılığı da daha yüksektir.
Daha genel olarak, cinsiyet ve insan kültürü arasındaki etkileşim, kız ve erkek çocuklar, erkekler ve kadınlar arasındaki psikolojik ve fiziksel farklılıkları anlamak için çok önemlidir. Cinsiyetin ne olduğunu bilmeden böyle bir anlayışa sahip olamayız. Cinsiyetin ne olduğunu bilmek ise onu tartışmak için gerekli dilsel araçlara sahip olmak anlamına gelir.
Örneğin Associated Press gazetecileri, kadınları "dişi" olarak tanımlamanın "biyolojiyi vurgulayacağı” için sakıncalı olduğu konusunda uyarıyor ancak biyoloji son derece önemlidir. Esas cinsiyeti erkek olan transseksüellerin kadın sporlarına katılımıyla ilgili hararetli tartışmalar buna bir örnektir. Konuya hangi açıdan bakılırsa bakılsın, cinsiyetler arasında var olan biyolojik temelli atletik farklılıklar gerçektir. Etkili kuruluşlar ve bireyler tarafından "doğumda atanan cinsiyet" ifadesinin kullanımı teşvik edildiğinde toplumdaki herkesin aşina olduğu ve cinsiyetin sonuçlarını tartışmak için gerekli olan "cinsiyet", "erkek" ve "kadın" gibi kelimeleri kullandıkları için insanlar üzerinde bir utanç kültürü de inşa edilmektedir. Bu, belirli görüşlerin kamuoyu tarafından onaylanmasını engelleyen alışılagelmiş türden bir sansür değildir. Bu daha incelikli bir sansürdür ve en başta bu fikirleri tartışmak için gereken kelime dağarcığını baskı altına almaktadır.
Yeni dilin savunucuları ise, cinsiyetin yok sayılmadığını, yalnızca daha fazla empatiyle ele alındığını savunarak bu görüşe itiraz edebilir. Eski kelimelerle ilgili rahatsız edici çağrışımları hafifletmek için örtük ifadelerin kullanılması her zaman görülen bir durumdur - örneğin "şişman" yerine "fazla kilolu" ifadesinin kullanılması gibi. Ancak kuşkusuz bu durumun etkileri kısa sürelidir çünkü örtük ifadelerin kendileri genellikle saldırgan hale gelir ve bir zaman sonra "fazla kilolu" yerine "büyük bedenli" ifadesi tercih edilir. Ama bunun ne zararı var değil mi? Kimsenin kafası karışmaz ve örtük ifadeler ekstra hassasiyet göstermemizi sağlar.
Ancak bazıları "doğumda atanan cinsiyet" ifadesini de aynı olumlu ışık altında görüyor ki bu, cinsiyet hakkında konuşmanın “toplumsal cinsiyeti” onaylayıcı ve kapsayıcı bir yolu olarak karşımıza çıkar. Sorun şu ki, "doğuştan atanan cinsiyet", "büyük bedenli" ifadesinin aksine oldukça yanıltıcıdır. Bir kişinin "doğumda kadın olarak atandığını" söylemek, o kişinin cinsiyetinin en iyi ihtimalle bilinçli bir tahmin meselesi olduğunu düşündürür. Ancak buradaki "atanmış" kelimesi keyfiliği çağrıştırabilir. Bu nedenle "doğuştan atanan cinsiyet" ifadesi, "erkek" ve "kadın" kelimelerinin arkasında nesnel bir gerçeklik olmadığını ve bu kelimelerin işaret ettiği biyolojik kategorilerin bulunmadığını da düşündürebilir.
Sanılanın aksine, "cinsiyet" ifadesinden kaçınmak kapsayıcılık amacına hizmet etmez. Erkekler ve kadınlar hakkında açıkça konuşmamak büyüklük taslamaktır. Bazen çocuklar için biyolojik gerçekleri yumuşatarak anlatırız ancak yetişkinler açık konuşmayı hak eder.
"Atanmış cinsiyet" kavramının bir başka dezavantajı da, konuşmayı yerleşik biyolojik gerçeklerden uzaklaştırarak sosyopolitik bir gündemle doldurmasıdır ki bu da yalnızca sosyal ve siyasi bölünmeleri derinleştirmeye hizmet eder. Oysa bizim tıbbi, sosyal ve yasal konularda fikirlerimizi açıkça ifade etmemize ve en iyi politikaları geliştirmemize yardımcı olabilecek ortak bir dile ihtiyacımız var.
Peki ne yapılabilir? "Doğumda atanan cinsiyet" ifadesinin yükselişi, telaşsız ve organik bir dilsel değişim örneği değildir. The New York Times gazetesi, 2012 gibi yakın bir tarihte, anne-baba adaylarının bebeklerinin cinsiyetini öğrendikleri “cinsiyet öğrenme partisi” modasının haberini yapmıştı. Ancak aradan geçen on yıl içinde, pek çok otorite cinsiyeti "öğrenilen" bir kavram olmaktan çıkarıp "atanan" bir kavram olarak kabul ettirmek için bu yeni kullanımda ısrar etti.
Organik değişim karşısında direniş genellikle boşunadır. Neyse ki, yukarıdan aşağıya dayatılan bir eğilimi tersine çevirmek genellikle daha kolaydır. Kuşkusuz, tek bir kişi ya da küçük bir grup dilin hantal gemisini tersine çeviremez. Ancak meslek örgütleri stil kılavuzlarını ve sözlüklerini değiştirirse, üyelerinin de büyük ölçüde bunu takip edeceğini düşünebiliriz. Kuruluşların da üyelerinden gelen lobi faaliyetlerine karşılık verdiğini unutmayalım. Gazeteciler, tıp uzmanları, akademisyenler ve diğerleri de gerçeği daha iyi yansıtan bir dil oluşturmak için kolektif bir güce sahiptir. Ancak bunu yapmaları için onları beklememiz gerekecek.
Kaynak: aei.org
Yorumlar