"Seni hep seveceğim,
Sana her zaman bağlı olacağım,
Yaşadığım sürece
Bebeğim olacaksın benim."
Çocuklarım küçükken onlara Robert Munsch'un "Seni Hep Seveceğim" adlı kitabını okurdum. Kitabın ilk sayfasında, bebeğini sallayan ve uykuya dalarken ona bir şarkı söyleyen genç bir annenin resmi yer alır. Çocuk büyüdükçe, anne çocuğunu sallamaya devam eder ve ona ömür boyu sürecek sevgisinin ve bağlılığının şarkısını söyler.
Genç bir anne olarak çocuklarımın büyümesini ve birbirleriyle sevgi dolu ve şefkatli bir ilişki kurmaya devam edebilmelerini dört gözle bekliyordum. Ancak bu hikayenin orta sayfaları bizden koparıldı ve şarkı susturuldu. Oğlum ailemizden uzaklaştı, çünkü onu oğlumuz olarak görmekten vazgeçmemizi ve onun yerine kızımız olarak görmemizi istiyor. Bunun, kafası çok karışık genç bir adamın kuruntusundan başka bir şey olmadığını biliyoruz. Ebeveynleri olarak eşim ve ben, oğlumuzu zihnini ve bedenini tahrip eden ve gerçeklikten uzak inanç ve eylemlerine katılamayacak kadar çok seviyoruz. Sonuç olarak, yabancılaşmış çocukların ebeveynleri olarak transfobik etiketine sahip olan ve sayıları giderek artan ebeveynler arasına katılmış bulunuyoruz.
Bu üzücü yabancılaşma dünyasında gezindiğim son 2 yılda, yabancılaşmış çocukların ebeveynlerine karşı bir önyargı olduğunu keşfettim. Altta yatan anlatıya göre, eğer bir çocuk kendini ebeveynlerinden uzaklaştırıyorsa, bunun iyi bir nedeni vardır ve ebeveynler muhakkak çocuklarına istismarcı veya işlevsiz bir şekilde davranmıştır. Akıl hastalığı, bağımlılık ya da nesiller boyu süren bir istismar örüntüsü nedeniyle çocuklarını istismar eden bazı ebeveynler olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak yönünü kaybetmiş çocukları olan TÜM ebeveynlerin üzerine büyük bir örtü atılıyor ve hepsine suçlayıcı bir parmak doğrultuluyor. Sevgi dolu, besleyici ve bilinçli ailelerdeki çocukların asla evden ayrılmadıklarını okudum ve duydum. Bu doğru değil. Cinsiyet karmaşası yaşayan çocukları onları terk ettiğinde ebeveynleri istismarcı olmakla suçlamak özellikle korkunçtur.
Günümüz kültüründe transseksüel olma salgını var ve sizinle herhangi bir şekilde aynı fikirde olmayan kişiler "zehirli" olarak etiketleniyor. Çocuklara ve genç yetişkinlere, kendileriyle aynı fikirde olmayan herkesle ilişkilerini kesmeleri söyleniyor, böylece bu "zehirli"(!) insanları uzaklaştırma tercihi meşrulaştırılıyor. "Zehirli" insanlar listesinin başında ise ebeveynler geliyor. Gençlerin gerçeklerle ve doğruyla karşılaşmasını önlemenin en kolay yolu onları ailelerinden koparıp ailelerine karşı doldurmaktır.
Günümüzde ruh sağlığı uzmanları, kurumlar ve genel olarak toplum, cinsiyet karmaşası yaşayan çocuklar ile ebeveynleri arasındaki uzaklaşmanın nedenlerini ele almakta başarısız oluyor. Çocukları ebeveynlerinden ayırmak için çalışan güçlü kültürel, siyasi ve ekonomik bağlantılar var. Okullardan ana akım medyaya, sosyal medya platformlarından devlet kurumlarına, psikiyatristlerden cerrahlara kadar her alanı ve herkesi avuçlarının içine alarak aileyi parçalamayı amaçlayan stratejik planlar yapılıyor. Aileyi parçalamak kolaydır. Bu ajanların yapması gereken tek şey çocuklara toplumsal cinsiyet ideolojisini aşılamak, onları cinsiyet değiştirmeye yönlendirmek, gerçek olmayan problemlerini onaylamak, ebeveynlerinden sır saklamak ve ebeveynleri yaşam tarzı seçimlerine katılmıyorsa onların zehirli ve güvensiz olduklarını söylemektir. O halde istismar dedikleri şey, “Ebeveynim tercih ettiğim cinsiyeti/ismi onaylamıyor, bu nedenle istismara uğruyorum" ya da "ebeveynim ergenlik engelleyici, testosteron ya da östrojen almama izin vermiyor, bu nedenle evde güvensizim" şeklinde tanımlanmaktadır. Hangi ebeveyn bunlara izin verebilir? Ancak izin vermediklerinde düştükleri durumu görüyorsunuz. Esas istismar, çocuğunuzun kendine bunu yapmasına seyirci kalmaktır. Bu ebeveynler sadece biyolojik ve bilimsel gerçekleri savundukları ya da dini inançlarına bağlı kaldıkları için istismarcı olarak adlandırılıyor. Bu durum bugün binlerce evde yaşanıyor.
Bir başka sorun da istismar teriminin ve kavramının yeniden tanımlanmış olmasıdır. İstismar, çocuklarının yaptığı ve söylediği her şeyi kabul etmeyen ebeveynleri kapsayacak şekilde yeniden tanımlandığında, istismarın gerçek anlamını bozar. Beyni yıkanmış bu kırılgan nesil çocuklara tam da bu söyleniyor. İnsanlar "yanlış cinsiyetlendirmenin" ya da yanlış isimleri kullanmanın istismar olduğunu söylediğinde, istismarın gerçek anlamıyla dalga geçilmekte ve istismarcıların elinde gerçekten acı çekenlere zarar verilmektedir.
İstismarın yeniden tanımlanmasının diğer yüzü de sevgi ve kabulün yeniden tanımlanmasıdır. Cinsiyet karmaşası yaşayan çocuklar, ebeveynlerinin kendilerini sevdiğini ve kabul ettiğini anlamak için translıklarının onaylanıp teşvik edilmesi şartını koyarlar. Ebeveynler eğer çocuklarının aklını çelen toplumsal cinsiyet anlatısına uymazsa, ebeveynlerin çocuklarını sevmediği ve kabul etmediği söylenir. Ebeveyn ve aile sevgisine duyulan ihtiyacın çok büyük olduğu böyle bir dönemden geçen çocuklar, aileleri tarafından sevilmediklerini düşündüklerinde kendilerini yanlış düşüncelerinde onaylayacak ve kendilerine sevgi ve destek gösterecek kişiler aramaya başlayacaktır. Beyinleri yıkanmış bu çocukları kullanmak ve istismar etmek isteyen kötü niyetli insanlar da onlara "destek"(!) sunmak için devreye gireceklerdir. Ne yazık ki, bu iyi (!) niyetli insanlar -hatta bazen aile üyeleri ve arkadaşlar- bu "zehirli ebeveynlerin" yerini doldurmak için devreye girip çocukların sözde parıltılı aileleri haline gelirler. Parıltılı aileler, ebeveyn ve çocuk arasındaki kopukluğu daha da büyütür. Bu parıltılı ailelerden gelen destek sığ ve geçicidir. Çocuklar için işler ters gitmeye başladığında, parıltılı "aile" ortadan kaybolur ve ebeveynler parıltılı "ailenin" daha beter hale getirdiği kırılma ve yıkımın sonuçlarıyla baş etmek zorunda kalır.
Oğlumun yokluğundan dolayı kalbim parçalanıyor, ama annesi olarak en çok ona üzülüyorum, kendime değil. Beni en çok üzen şey, oğlumun yetişkinliğe adım attığı bu önemli dönemde ailesinin günlük sevgisi ve desteğinden, aile bağlarından, tatillerin ve özel günlerin ortak birlikteliğinden mahrum kalıyor olması. Kalbinde "parıltılı" hiçbir arkadaş veya ailenin dolduramayacağı bir boşluk olduğunu biliyorum. Tanrı'nın kim olduğunu ve Tanrı tarafından mükemmel ve harika bir şekilde yaratılmış bir çocuk olarak kim olduğunu bilerek yetiştirildi. Zihninin, ruhunun ve bedeninin hakikatle ve maddi gerçeklikle bir araya gelmesinden kaçsa da bunları eninde sonunda görecek. İnanıyorum. Kendi benliğine yabancılaştığı için ne büyük bir acı yaşıyor olmalı!
Hikayemizin orta sayfaları koparılmış olsa da bir sonu var ve o sayfalar hâlâ orada, henüz göremesem de ilahi bir şekilde yazılmış durumda. Tek yönlü bir iletişim olmasına rağmen oğluma düzenli olarak mesaj atmaya devam ediyorum. Bir yılı aşkın süredir ondan bir yanıt alamıyorum. Ama yetiştirdiğimiz çocuğu ve onun kalbini neyin mutlu ettiğini, neyin üzdüğünü ve neye derinden özlem duyduğunu biliyorum. Onun geri dönmesini bekleyeceğim. Çünkü o beklemeye değer.
"Seni hep seveceğim,
Sana her zaman bağlı olacağım,
Yaşadığım sürece
Bebeğim olacaksın benim."
Kaynak: pitt.substack.com
Yorumlar