Dünya Genelinde İstikrar ve Düzenin Bozulmasına Öncülük Eden Siyonizmin LGBT Ajandası
Siyon kelimesi, Yahudilerin kutsal kitabında Kudüs şehrini ifade etmekte olup bugünkü anlamı Filistin topraklarının tamamını kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bu kelimeden türetilen “Siyonizm” kelimesi ise ilk defa 19. Yüzyılın son çeyreğinde Rus Yahudisi Nathan Birnbaum (1864-1937) tarafından bir siyasal terim olarak kullanılmıştır. Birnbaum Siyonizm’i, Musevileri Filistin’e yerleştirme amacı güden ve üyelerinin Yahudilerden oluştuğu bir siyasal parti olarak tanımlamıştır.
Bugün tüm dünya düzeninde etkili olan esas hareket ise Siyasal Siyonizm hareketidir. Ana hedefini ”Sürgündeki Yahudileri Filistin’e yerleştirme ve bağımsız bir büyük Yahudi devleti kurma” olarak belirleyen siyasal siyonizm Batılı politikacıların desteğiyle güç kazanmıştır. Bu hareketin tüm taraftarları Yahudi olup olmamaları fark etmeksizin "Siyonist" olarak adlandırılmıştır.
Üstün Irk ve Öjeni Kavramları
Yahudi akaidine göre insanlık, Yahudiler ve Yahudi olmayanlar (Goyim) olarak iki sınıfa ayrılır. Yahudi olmayanları tanımlamak için kullanılan “Goyim” kelimesi bir çeşit hizmet hayvanını ifade eder. Yahudi topluluğu için dünyanın geri kalanı, yani Goyimler onlara hizmet için yaratılan varlıklardır. İnanç sistemlerinde yer alan bu görüş Yahudilikteki “üstün ırk” inancına işaret etmekte olup siyasal mekanizmada da yerini almaktadır. Geçtiğimiz yıllarda Hahambaşı Ovadia Yosef’in Goyimler hakkında yaptığı açıklama bu zihniyete örnek gösterilebilir. Yosef, yayınladığı bir fetvada Goyimlerin sadece İsrail halkına hizmet etmek için doğduğunu ve bu olmadan dünyada yerleri olmadığını ifade etmiştir. Konuşmanın devamında Goyimleri birer eşeğe benzeten Yosef, "Onlar çalışacak, onlar saban sürecek, onlar biçecek. Biz de bir efendi gibi oturup yiyeceğiz.” ifadelerini kullanmıştır [1]. Yosef’in aynı zamanda İsrail’de radikal Shas partisinin kurucusu ve ruhani lideri olduğu bilinmektedir. Shas partisi ise kurulduğu günden bu yana iktidarların koalisyon ortağı olarak İsrail hükümetinde yer almıştır.
Hem dini hem siyasi siyonizmde yer edinen Goyim kavramı ve üstün ırk söylemi, Batı’da ortaya çıkan öjenik teori ile ortak noktalara sahiptir. Öjenik teori, toplumda zayıf, yaşlı ve engellilerin aşağı ırk olduğunu ve yok edilmesi gerektiğini, yerlerine güçlü ve sağlıklı yeni bir ırkın getirilmesi gerektiğini savunan etik dışı bir teoridir. Öjenistler değersiz olduğuna karar verilen insanları veya toplumları temizlemeyi, üstün olduğuna karar verilenlerin ise üremesini teşvik ederek insan nüfusunu ıslah etmeyi amaçlamışlardır.
Bu noktada ilk kez 1883 yılında Francis Galton tarafından ortaya atılan öjenik teorinin, Nazi iktidarında ırksal hijyen teorisi olarak ele alındığını ve üstün ırk oluşturma sürecinde sözde bilimsel çalışmalara dayanak olduğunu belirtmek gerekir. Nazi iktidarı, insanları birer nüfus (beden) olarak tanımlayan ve bu nüfusun kontrolü üzerinden iktidarın yeniden üretilmesini savunan biyopolitika teorisi kapsamında hareket etmiştir. Öjenizme ve ırkçı politikalara kapı aralayan biyopolitika, binlerce Almanın hasta, yaşlı veya engelli olduğu için öldürülmesine ve Yahudi soykırımına neden olmuştur. Tarihsel süreç incelendiğinde öjenik teorinin ırkçı ve ayrımcı politikalarda kullanılarak, totaliter rejimlerde iktidarın kurulması ve korunmasında etkin rol oynadığı gözlemlenmiştir. İlginçtir ki teorinin asıl sahibi (yahudiler), teorinin üstlenicisi (Naziler) tarafından kendi silahıyla yok edilmiştir.
Yine ilginçtir ki Yahudi soykırımında büyük paya sahip olan öjenik teori temelli biyopolitika, Yahudi inancındaki Goyim kavramına da bir başka açıdan hizmet etmekte ve Siyonist politikalara yön vererek, insan ırkının ıslahı noktasında Batı ile ortak zemin kurulmasına neden olmaktadır. Kurban ve zalim arasındaki bu ironik benzeşme tarihin en çarpık durumlarından biri olarak karşımızda durmaktadır.
Yazar Alev Alatlı, Yörünge Dergisi’ne verdiği bir röportajda bu meseleye değinerek yeni dünya düzeninde Goyimlerin, ABD ve İsrail devletinin başını çektiği finans düzenine “hizmet için doğan toplumlar” olarak görüldüğüne işaret etmektedir [2]. Asıl amacın ise bu ittifaka hizmet etmeyen Goyimlerin yeryüzünden temizlenmesi olduğuna vurgu yapılmaktadır. Seçkin zümrenin finansal istikrarı sağlamak amacıyla ittifak kurması meselenin yalnızca dini ve siyasi görüşlere değil aynı zamanda büyük bir ekonomik çıkara dayandığını göstermektedir.
LGBT Hareketine Siyonizm Desteği
Yahudi kültüründe çok çocuk sahibi olmak bir zenginlik olarak değerlendirilirken, dünya nüfusunun kalanı için tam tersi bir strateji benimsenmektedir. Bu stratejiye göre dünya nüfusunun “seçkin zümre” nüfusunu aşması, bu topluluklar üzerinde kontrolün zorlaşmasına ve istenilen faydanın elde edilememesine neden olmaktadır. Dünya nüfusunu azaltma amacıyla uygulanan yöntemler arasında nüfus planlama hareketi oluşturma, doğum kontrol hapları üretimi, kürtajın yaygınlaştırılması, aile planlama merkezlerinin kurulması gibi projeler bulunmaktadır. Ayrıca, LGBT ideolojisini destekleyerek sapkın cinsel görüşleri yeni nesillere aktarmak ve üreme fonksiyonlarını ameliyatlar eliyle yok etmek de bu stratejinin yani nüfus planlamasının bir parçasıdır.
Bilindiği üzere LGBT ideolojisinin hedefinde manipülasyona en açık grup olarak çocuklar ve gençler bulunmaktadır. Yeni nesil cinsiyet ve cinsellik konularına erken yaşta maruz kalmakta ve LGBT ideolojisinin yönlendirmeleriyle cinsiyetlerini sorgulama yoluna gitmektedir. Gençlere, hayatlarının en sağlıklı ve doğurgan döneminde eşcinsellik, transseksüellik gibi üremeyi ve doğurganlığı doğrudan hedef alan hayat tarzları benimsetilmektedir. Amerika ve Avrupa ülkelerinde yasalarla desteklenen eşcinsel hayat tarzı, gençlerin ruhsal ve fiziksel sağlığında ciddi tahribatlara yol açmakta ve onları telafi edilemeyecek zararlara karşı savunmasız kılmaktadır. Örneğin, Batı ülkelerinde cinsiyet ve cinsellik konularında karmaşa yaşayan çocuklar, ebeveyn izni ve bilgisi olmaksızın cinsiyet değiştirme sürecine yönlendirilebilmektedir. Bu süreçte, ergenlik engelleyici ilaçlar kullanılarak cinsel gelişimleri durdurulan gençlerde üreme fonksiyonları zarar görmekte ve kalıcı kısırlık oluşmaktadır. Cinsiyet değiştirme ameliyatı geçiren gençler ise hayat boyu ilaç kullanımına bağımlı hale getirilmektedir. Bu süreç sonunda özgürleşeceklerine inandırılan gençler, aslında ömür boyu ilaç kullanımına mahkum edilmekte, üreme fonksiyonlarını ve sağlıklarını kaybetmiş bir kitle haline getirilmektedir. Bu durum, sadece dünya nüfusunu azaltmakla kalmayıp aynı zamanda ilaç endüstrisini elinde tutan yahudi sermayesine de büyük miktarda gelir sağlamaktadır.
Nüfus planlama politikalarında LGBT etkisi
Küresel finans dünyasındaki etkileri ve varlıklarıyla tanınan Amerikalı Rockefeller ailesi dünya genelinde en büyük servete sahip ailelerden biridir. Ailenin ana gelir kaynağı petrol endüstrisi olmakla birlikte politika ve bankacılık sektörlerinde de faaliyet göstermişlerdir. Rockefeller ailesi, servetinin bir bölümünü kurdukları Rockefeller Vakfı üzerinden sözde “hayır” işlerine yönlendirmiştir. Rockefeller ailesinin Siyonist Yahudilerle olan ilişkileri çok eskiye dayanmaktadır. Ailenin kurucusu John D. Rockefeller, İsrail devletinin kuruluş sürecinde Amerika’da yürütülen lobi faaliyetlerine destek göstermiştir. Rockefeller, Filistin'in Yahudilere devredilmesi için yürütülen çalışmalar kapsamında dönemin Amerikan başkanına sunulan 1891 tarihli “Blackstone Memorial/Blackstone Bildirisi”ne imza atan isimler arasındadır. Dilekçe Amerikan evangelist ve Hristiyan Siyonist olan William Eugene Blackstone tarafından hazırlanmıştır.
Siyonizmin Yahudi devleti kurma idealine destek gösteren Rockefeller ailesi, dünya nüfusunun kontrolüne yönelik çalışmalara olan ilgisiyle de tanınmaktadır. Rockefeller ailesi, dünya genelindeki nüfus dağılımını ve artışını analiz etmek, bu artışın beraberinde getirebileceği siyasi ve ekonomik sonuçları belirlemek amacıyla 1952 yılında Nüfus Konseyi'ni (Population Council) kurmuştur.
Nüfus Konseyi, gerçekleştirdiği korkunç araştırmalar sonucunda nüfus artışının dünya siyasi dengesini tehdit edebileceği konusunda bir değerlendirmeye varmıştır. Rockefeller ailesi, bu görüşü destekleyen bir tutum sergileyerek, insan doğurganlığı ve doğum kontrolü gibi alanlarda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlara mali destek sağlamış, ayrıca LGBT kuruluşlarına ve önde gelen bilim adamlarına önemli bağışlarda bulunmuştur.
Örneğin, LGBT’nin ideolojik olarak örgütlenmesinde gerekli “bilimsel” (!) temelleri atan Alfred Kinsey ve ekibinin çalışmaları, o zamanlar Rockefeller Vakfı tarafından finanse edilen Cinsiyet Sorunları Araştırma Komitesi'nin (CRPS) mali desteğini kazanmıştır. Komite, 1947 yılına gelindiğinde Kinsey ekibine yıllık 40.000 dolarlık bir fon sağlamış ve bu destek 1954 yılına kadar devam etmiştir [3]. Rockefeller tarafından fonlanan Kinsey raporları, LGBT’lilerin örgütlenmesine; eşcinselliğin hastalık kategorisinden ve hukuken yasak olmaktan çıkarılmasına ön ayak olmuştur. Alfred Kinsey aynı zamanda öjenik teorinin destekçilerinden biridir. Kinsey, pedofililerin tahliye edilebilmeleri için Amerika genelinde aktivizm boyutunda çalışmalar yapmıştır.
Amerika’da aile planlaması, cinsel eğitim, doğum kontrol, LGBTQ+ ve kürtaj konularında faaliyet gösteren Planlı Ebeveynlik Enstitüsü (IPPF), Rockefeller Vakfı tarafından finanse edilen bir diğer önemli kuruluştur. Vakfın internet sitesinde yer alan bilgilere göre John D. Rockefeller, Planlı Ebeveynlik Enstitüsü’nün kurucusu Margaret Sanger'in doğum kontrolü alanındaki çalışmalarının ilk savunucularından olmuştur. Rockefeller Vakfı, Planlı Ebeveynlik Enstitüsü’ne fon sağlamış ve kuruluşun araştırma kolunu temsil eden Ulusal Araştırma Konseyi İnsan Üreme Komitesi'nin kısırlık, anne ölümleri ve neo-natal ölümler, klinik bozukluklar ve nüfus sorunları hakkındaki araştırmalarını desteklemiştir [4]. Enstitünün kurucusu Margaret Sanger'in ise öjenik teoriyi desteklediği bilinmektedir. Bugün Amerika’da kürtaj karteli haline gelmiş Planlı Ebeveynlik Enstitüsü, aynı zamanda LGBT lobisinin bir parçası olup çocukların cinsiyet değiştirme süreçlerine öncülük etmekte ve ilaç bağımlılıklarını teşvik etmektedir.
Öte yandan Amerika'da psikiyatri alanındaki gelişmeler büyük ölçüde Rockefeller Vakfı'nın ilgisi ve finansmanı sayesinde gerçekleşmiştir. Rockefeller Vakfı Tıp Bilimleri Bölümü'nden sağlanan fonların dörtte üçü, psikiyatri ve ilgili alanlardaki projelerin desteklenmesi amacıyla kullanılmıştır[5].
Psikiyatri alanında tanı çalışmaları yapan ve eşcinselliği hastalık kategorisinden çıkararak LGBT topluluğunun gelişimine zemin hazırlayan Amerikan Psikiyatri Birliği (APA), Rockefeller Vakfı tarafından fonlanan kuruluşlar arasında yer almıştır.
Bu durum, LGBT ideolojisinin ruhsal sağlık üzerindeki etkilerini objektif bir biçimde inceleyen yayınların neden bu kadar sınırlı olduğunu ve mevcut olanların ise neden temkinli bir dil ile yazıldığını açıklamaktadır.
Sahip olduğu serveti LGBT topluluğunun gelişimi için harcayan tek vakıf Rockefeller değildir. Siyonist Yahudi sermaye, kurdukları vakıflar vasıtasıyla ulusal ve uluslararası alanda faaliyet gösteren LGBT savunucusu kuruluşlara fon sağlamaktadır.
Örneğin Macar asıllı Yahudi iş adamı George Soros'un kurduğu Açık Toplum Vakıfları, LGBT alanındaki faaliyetlere finansal destek sağlayan kuruluşlardan biridir. Tutuklu iş adamı Osman Kavala'nın da kurucuları arasında yer aldığı Türkiye Açık Toplum Vakfı’nın, Gezi parkı eylemlerini finanse ettiği ortaya çıkmış ve Türkiye’deki faaliyetleri 2018 yılında sonlandırılmıştır. Gezi Parkı eylemlerinin hemen akabinde gerçekleşen “onur” yürüyüşüne bu etki ile yaklaşık 100.000 insanın katılması da Soros ve siyonist zihniyetin toplum mühendisliğindeki sinsi kodlamalarını göstermek bakımından önemli bir örnektir. Aktif olduğu süre boyunca LGBT kuruluşlarına finansal destek veren vakfın resmi sitesinde yer alan bilgiye göre, 2001 yılından 2018 yılına kadar yalnızca Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarına yaklaşık 2 milyon dolar bağışta bulunulmuş ve 35 milyon doların üzerinde yatırım yapılmıştır [6]. 2017 yılında Kaos GL tarafından hazırlanan bir katalogda, Açık Toplum Vakıfları'nın destek verdiği projeler arasında toplumsal kabul çalışmalarından eğitim alanına, “trans seks işçilerinin haklarından” LGBT destekçisi yasal düzenlemelere kadar geniş bir yelpazede fon sağlandığı belirtilmiştir.
Fonlanan proje başlıkları ise hedeflenen alanlar hakkında bilgi vermektedir. Söz konusu projeler sırasıyla şunlardır: Canım Ailem ve Sıkça Sorulan Sorular Kitabı Yeniden Basımı, Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma, Trans Kadın Seks İşçilerine Yönelik Şiddetin Haritalanması ve Hukuki Danışmanlık Projesi, Akdeniz LGBT Hakları Buluşmaları, KuirFest, Trans Bireylere Karşı Şiddet ve Kabahatler Kanunu Çerçevesinde Stratejik Davalar Projesi, LGBT Mülteci El Kitabı, LGBT Eşitliğinin Altyapısını Oluşturmak, Türkiyeli LGBT’lerin Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi Projesi.
Arcus Vakfı ise Arap ve İslam dünyasında LGBT kabulünü destekleme çalışmalarıyla öne çıkan bir kuruluştur. Rockefeller ve Ford Vakfı tarafından da desteklenen vakfın bu yöndeki çabaları bağış raporlarına da yansımaktadır. Örneğin, LGBT topluluklarına hizmet veren Londra merkezli "The Inclusive Mosque Initiative/Kapsayıcı Cami Girişimi" adlı kuruluş, Arcus Vakfı tarafından finanse edilmektedir[7].
LGBT ve İslam dininin ortak zemine oturtulmaya çalışıldığı benzer projeler ülkemizde de yürütülmeye çalışılmıştır. Kamuoyunda "Eşcinsel İmam" olarak bilinen Cezayir asıllı Fransız Ludovic-Mohamed Zahed geçtiğimiz yıl konuşma yapmak üzere ülkemize davet edilmiştir. Gelen tepkiler üzerine konuşması iptal edilen Zahed, Fransa'da “Homosexuel(les) musulman(es) de France/Fransa'nın Müslüman Eşcinselleri” isimli LGBT kuruluşunun başındaki isimdir. Zahed öncülüğünde başkent Paris’te kurulan “Kapsayıcı Cami” ise Avrupa’nın ilk “eşcinsel dostu camisi” olarak tanımlanmıştır.
Merkezi New York’ta bulunan American Jewish World Service (AJWS) Yahudi Siyonist sermayenin bir diğer önemli kuruluşudur. AJWS kendini, dünya genelinde yoksulluğu azaltmayı ve insan haklarını desteklemeyi hedefleyen bir yardım kuruluşu olarak tanımlamaktadır. Kurucusu Larry Philips, Tommy Hilfiger, Calvin Klein, Warner's ve True & Co. gibi markaları bünyesinde barındıran PVH (eski adıyla Phillips-Van Heusen) isimli bir Amerikan giyim şirketinin sahibidir. Tommy Hilfiger ve Calvin Klein markaları ise LGBT temalı reklam kampanyaları, özel koleksiyon ürünleri ve LGBT kuruluşlarıyla işbirliği gerçekleştiren LGBT destekçisi markalar olarak bilinmektedir.
Servetinin bir kısmını “hayır işleri” için harcamak isteyen Larry Philips’in kurduğu AJWS ise uluslararası alanda trans gruplara doğrudan fon sağlayarak ve diğer fon sağlayıcıların fonlarını artırmak için savunuculuk yaparak dünya üzerinde LGBT toplulukları için finansal kaynakları artırma konusunda etkin bir rol oynamaktadır. Kuruluşun resmi internet sitesinde yer alan bilgilere göre, 2009 yılında Uganda'da Eşcinsellik Karşıtı Yasa Tasarısı'na karşı çıkmak amacıyla "Acil LGBT Uganda Fonu" adlı yardım fonu başlatılmıştır[8]. Amerika merkezli bir Yahudi yardım kuruluşunun, mevcut sermayeyi Uganda'nın temel insani ihtiyaçları için değerlendirmek yerine ülkedeki hukuk sistemine odaklanması ve eşcinselliğe destek amacıyla fon sağlaması düşündürücü bir durumdur.
Kuruluşun, 2013 yılında dünya çapında LGBT topluluğunu desteklemek üzere hayata geçirdiği "We Believe/İnanıyoruz" adlı kampanya, uluslararası alanda önemli bir etki yaratmıştır. Bu kampanyanın bir sonucu olarak, ABD Dışişleri Bakanlığı, LGBT haklarını küresel düzeyde ilerletme çabalarını koordine etmek amacıyla diplomat Randy Berry’yi özel temsilci olarak atamıştır. ABD'nin Türkiye Büyükelçiliği ve Konsoloslukları resmi internet sitesinde yer alan habere göre, Berry'nin görevi kapsamında Türkiye dahil olmak üzere 42 ülkeye gerçekleştirdiği ziyaretlerde öncelikli hedefi, LGBT topluluğu için yasal koruma sağlamak olmuştur[9]. Bu bağlamda, Berry'nin yürüttüğü diplomatik çabalar, söz konusu ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde gerçekleşmiştir.
Siyonist sermayenin, kurulan vakıflar vasıtasıyla ulusal ve uluslararası camiada faaliyet gösteren LGBT topluluğuna fon sağladığı açıktır. Ancak LGBT’nin İsrail’de de uzun yıllardan beri varlık gösterdiği bilinmektedir. Her ne kadar eşcinsellik yahudi dindar kesim arasında şiddetle karşı çıkılan büyük bir günah olarak görülse de, siyonist İsrail devletinin kuruluşundan itibaren siyasal siyonizm ile bağlantılı olduğunu ve siyasal siyonizmin ise yalnızca İsrail’in çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini belirtmek gerekir.
İsrail ve LGBT İlişkisi
Filistin’in İngiliz manda yönetiminden kalma eşcinsellik karşıtı yasaları 1988'de değiştirilmiş ve İsrail’de eşcinsellik suç olmaktan çıkarılmıştır. İlk Onur Yürüyüşü ise 1993 yılında gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten itibaren İsrail’de büyük çaplı Onur etkinlikleri düzenlenmeye devam etmekle beraber zaman içinde gey barlar, güvenli konaklama yerleri, drag queen performansları, konserler ve özel gösteriler aracılığıyla ülkede “Eşcinsel Turizmi” adı altında yeni bir turizm kolu oluşturulmuştur.
İsrail Turizm Bakanlığı tarafından da fonlanan onur etkinliklerinin merkezi ise Tel Aviv şehridir. Bakanlığın yürüttüğü çalışmalar kapsamında Tel Aviv şehri dünyaya "LGBT Turizm Durağı" ve “Eşcinsel Dostu Şehir” olarak tanıtılmış ve gey turistlerin ilgisini çekmiştir. Onur Yürüyüşlerinin başladığı aynı yıl İsrail Parlamentosu, askeri kurallarını gey, lezbiyen ve biseksüel İsraillilerin açık bir şekilde ve heteroseksüel meslektaşları ile eşit koşullarda hizmet verebilecekleri şekilde revize etmiştir. Eşcinsellerin özel birimler de dahil olmak üzere orduda eşcinselliğini gizlemeden hizmet etmelerine izin verilmiştir. Bu izin kapsamında İsrail ordusunda eşcinsel askerlerin sayısı yıllar içinde artmıştır. LGBT hareketinin örgütlendiği Amerika’da dahi orduda eşcinsel asker varlığı tartışmalı bir konu iken İsrail devletinin eşcinselleri çok daha erken bir tarihte orduya dahil etmesinin altında yatan sebepler iyi düşünülmelidir.
Siyonist İsrail’de LGBT hakları oldukça kompleks bir yapıdadır. Ülkede eşcinsel evliliklere yasal statü verilmezken, yurtdışında yapılan eşcinsel evlilikler kabul görmekte ve genel olarak eşcinsellerin taşıyıcı anne yoluyla evlat edinmelerine de izin verilmektedir. Diğer taraftan, ülkedeki Ortodoks Yahudilerin (Harediler) eşcinsellik karşıtı bir tutuma sahip olduğu bilinmektedir. Dini kurallar çerçevesinde yaşayan Ortodoks Yahudiler, İsrail’deki zorunlu askerlik yasasından muaf tutulmakta, devlete vergi ödememekte, kendi okulları ve cemaatleri içerisinde dini ritüellerini yerine getirerek yaşamaktadır. Ortodoks Yahudilikte, çocuk sahibi olmak bir nevi kutsal görev olarak görülmektedir. Erken yaşlarda evlendirilen gençlerin önceliği çok çocuk sahibi olarak ülkenin Ortodoks nüfusunu artırmaktır. Ortodoks Yahudiler tarafından dini gerekçelerle yürütülen nüfus politikalarının İsrail’in demografik yapısını ne yönde şekillendireceğine dair aydınlatıcı bir istatistik paylaşan İsrail Merkezi İstatistik Bürosu (CBS), İsrail’deki ultra-Ortodoks Yahudi nüfusunun genel nüfusa oranının bugün yaklaşık olarak yüzde 10 olmasına karşılık, bu oranın 2040’ta yüzde 20, 2065’te de yüzde 35 olacağını öngörmektedir. CBS’nin nüfus artışı konusunda yapmış olduğu tahminine göre; 2065 yılına doğru Haredi olmayan (ultra-Ortodoks olmayan) Yahudi nüfus, toplam nüfusun ancak yüzde 45’ini oluşturabilecek ve İsrail nüfusunun geri kalan bölümünü ultra-Ortodokslar ve İsrailli Araplar oluşturacaktır[10]. Elde edilen yeni veriler seküler kesimi endişelendirmekte ve Ortodoks kesimin işgücüne katılım, akademik ilerleme, vergi ödeme ve askerlik hizmeti gibi temel konularda aktif hale getirilmesi beklenmektedir. Ancak oldukça katı kurallara sahip olan Ortodoks Yahudiler için böyle bir değişim ve nüfusun geri kalanına entegre olmak mümkün görünmemektedir.
Pinkwashing Kavramı Üzerinden İsrail’i Okumak
Eşcinsel hakları, tüm dünyanın gözleri önünde soykırım suçu işleyen bir devletin Batı dünyasına karşı imajını düzeltmek için kullanılan bir aparat olabilir mi? Bu noktada “Pinkwashing/Pembe Yıkama” kavramından söz etmek gerekir. Bir tür pazarlama ve propaganda aracı olarak değerlendirilen bu kavram, bir ülkenin, şirketin veya kurumun LGBT haklarına yönelik olumlu bir imaj oluşturması ve bu imaj aracılığıyla diğer sorunları - İsrail özelinde konuşacak olursak insan hakları ihlallerini ve soykırımı - örtbas etme veya hafifletme çalışmasıdır.
Amerikalı Yahudi haber sitesi Forward’da yer alan habere göre 2 Ekim 2005 tarihinde, İsrail'in en güçlü üç bakanlığının yöneticileri, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık Ofisi ve Maliye Bakanlığı, "Brand Israel/Marka İsrail" isimli bir proje duyurusunda bulunmuştur. Bakanlık yöneticileri, dini önemsiz göstererek ve Filistinlilerle olan çatışmayı tartışmaktan kaçınarak ülkenin yurtdışındaki imajını iyileştirmeye yönelik yeni bir plan üzerinde anlaşmaya varmıştır. Bu imaj çalışmasında Filistin’de yürütülen uluslararası hukuka aykırı işgal faaliyetine dair açıklama yapılmayacak ve bunun yerine İsrail’in kültüre ya da tıbba katkıları, sözde modern ve demokratik olması gibi olumlu şeylerle ilişkilendirilecektir. Projenin sonunda İsrail'e karşı oluşacak "marka sadakatinin" kamuoyunu, Filistin tarafının insan hakları ve uluslararası hukuka dair argümanlarına karşı duyarsız hale getireceği düşünülmektedir.
“Marka İsrail” projesi kapsamında İslam ülkelerinin LGBT karşıtı tutumuna karşılık, İsrail hükümeti LGBT dostu bir imaj çalışması yürüterek uluslararası kamuoyunda Ortadoğu’nun modern, Batılılaşmış, demokratik, özgürlük savunucusu ülkesi olarak yer almayı hedeflemektedir. Tel Aviv’de yapılan etkinlikler, film festivalleri, hükümetin dindar kesimden gelen itirazlara rağmen ülkede yaşayan LGBT’lilerin haklarını garantiye aldığına dair açıklamaları, İsrail ordusunda yer alan eşcinsel askerler vb. stratejileri “pinkwashing” kavramı üzerinden okumak daha doğru olacaktır.
Marka İsrail projesi kapsamında en son uygulanan pinkwashing örneği ise 7 Ekim’den bu yana süren savaşta yer alan eşcinsel İsrail askeri Yoav Atzmoni’nin sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda LGBT bayrağı ile poz vermesi ve Gazze’ye “onur” getireceğini söylemesidir. Askerin elinde tuttuğu LGBT bayrağında besmelenin anlamı olan “Allah’ın adıyla” ifadesindeki Allah lafzının kaldırılarak “Aşkın adıyla” ifadesinin kullanıldığı görülmektedir. Sosyal medyada çok konuşulan fotoğrafın ardından Insider gazetesine demeç veren asker, IDF'nin (İsrail Savunma Kuvvetleri) İsrail demokrasisinin ve LGBTQ+ haklarının koruyucusu olduğuna inandığını ve bayrağın da bunu temsil ettiğini ifade etmiştir. Konuşmasının devamında diğer Ortadoğu ülkelerindeki duruma değinen Atzmoni, Ürdün ve Mısır'a yaptığı gezilerde LGBTQ+ haklarının kısıtlı olduğundan bahsetmiştir. Hastanelerin, ambulansların, sınır kapılarının bombalandığı, insani yardımın kesildiği ve açıkça soykırım suçunun işlendiği bir ortamda, İsrailli eşcinsel askerin LGBT haklarına dair açıklamalarına yer verilmesi pinkwashing’in canlı bir örneğidir. Haberin devamında Ürdün, Mısır ve Gazze’deki LGBT hakları ile İsrail’deki LGBT haklarına dair karşılaştırmalı bilgiler verilmesi de haberin “ısmarlama” bir haber olduğunu kanıtlar niteliktedir. Siyonist İsrail’in, siyasi ve ekonomik çıkarlarına uygun olan her türlü fikri desteklediğini ve LGBT ideolojisiyle birden fazla noktada uyum sağlandığını göz önünde bulundurarak ilerleyen süreçte İsrail-LGBT ilişkisine dair daha fazla işbirliğine tanık olacağımızı söylemek mümkün.
LGBT’nin örgütsel ve ideolojik olarak ortaya çıkış ve gelişim sürecinde Siyonist sermayenin katkısı yukarıdan da anlaşılabileceği üzere oldukça büyüktür. Nihayetinde Siyonizmin yaptığı, dünyada var olan düzeni bozmak, yeni bir düzen tesis edeceğine inanmak, çeşitli ideolojilerle kitlelere hakim olunabileceği sanrısına kapılmak, insana ve fıtrata savaş açmak ve adeta bir çeşit tanrıcılık oynamaktır.
Kaynaklar
[1] Mozgovaya, N. (2010). ADL Slams Shas Spiritual Leader for Saying non-Jews 'Were Born to Serve Jews'. https://www.haaretz.com/jewish/2010-10-20/ty-article/adl-slams-shas-spiritual-leader-for-saying-non-jews-were-born-to-serve-jews/0000017f-db45-d3ff-a7ff-fbe547cd0000, Erişim Tarihi: 15.11.2023
[2] Onuş, S. (2018). “Batı Zehirlenmesinin Yeni Adı; Erdoğan Korkusu”. https://www.yorungedergi.com/2018/08/yazar-alev-alatlidan-yorungeye-aciklamalar-bati-zehirlenmesinin-yeni-adi-erdogan-korkusu/, Erişim Tarihi: 15.11.2023
[3] https://www.haaretz.com/jewish/2014-03-05/ty-article/.premium/1891-cleric-calls-for-jewish-palestine/0000017f-f543-d044-adff-f7fbd1c50000 Erişim Tarihi: 16.11.2023
[4] https://kinseyinstitute.org/about/history/index.php, Erişim Tarihi: 15.11.2023
[5]https://www.rbf.org/about/our-history/timeline/planned-parenthood, Erişim Tarihi: 15.11.2023
[6] Lacobelli, T. (2022). Toward a More Robust Study of Mental Health: Rockefeller Foundation Funding for Psychiatry. https://resource.rockarch.org/story/building-understanding-of-mental-health-the-rockefeller-foundation-funding-for-psychiatry/, Erişim Tarihi: 15.11.2023
[7] https://www.opensocietyfoundations.org/newsroom/acik-toplum-vakiflari-turkiye/tr, Erişim Tarihi: 15.11.2023
[8]https://www.arcusfoundation.org/wp-content/uploads/2016/11/AF-2015-990PF-CHAR500.pdf, Erişim Tarihi: 15.11.2023
[9]https://ajws.org/who-we-are/our-story/, Erişim Tarihi: 15.11.2023
[10]https://tr.usembassy.gov/tr/lgbti-haklari-abd-icin-bir-oncelik-randy-berry-size-sebebini-anlatabilir/, Erişim Tarihi: 15.11.2023
[11] Besalel, Y. (2020). Hasidizm ve İsrail’de Haredilerin istihdam ve eğitim sorunu. https://www.salom.com.tr/haber/113709/hasidizm-ve-Israilde-haredilerin-istihdam-ve-egitim-sorunu-, Erişim Tarihi: 15.11.2023
23 Kasım 2023
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK İÇERİKLER
Bu Konu Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?
Yorumlar (4)Konudan hiç bir şekilde haberi olmayanlara bile çok güzel bir şekilde izah etmişsiniz ,tebrik ediyorum.
nazilerin haksızlığına maruz kalıp kendileri öjenik teoriyi nasıl benimserler çok enterans
Ellerinize sağlık. bilmediğimiz nice olaylar haberler hepsi tarafını seçenler ,bu dünyaya geldik .Bir gün ebedi yurdumuzolan ahirete ve burda umursadığımız değer verdiğimiz ve bize iyi veya kötü gözüken arkasında durduklarımızın hesabını Rabbimiz soracak.O günün dehşetinden Rabbim ümmeti Muhammed 'i korusun.Amin
Her pisliğin altında siyonizm çıkması şaşırttı mı hayır şaşırtmadı uyanık olmak lazım ve toplumu daha fazla özellikle de gençleri Bilinçlendirmemiz lazım bu bir gereksinim değil bir şart ve vazife