LGBT ideolojisi, cinsiyetsiz bir toplum kurma ideali çerçevesinde çok sayıda ideolojik yapı oluşturarak cinsiyet ve cinsellikle ilgili mevcut algıları değiştirmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda öne çıkan kavramlardan biri olarak transseksüellik, cinsiyeti ve cinsiyete özgü nitelikleri biyolojik gerçeklikten ayrıştırarak tamamen ideolojik bir perspektifle topluma yeniden sunmaktadır.
LGBT ideolojisine ait bir kavram olan transseksüellik (diğer adıyla transseksüalizm), karşı cinse benzemek üzere ergenlik engelleyiciler, hormon ilaçları ve cinsiyet değiştirme ameliyatları yoluyla karşı cinsin cinsiyet özelliklerine bürünme halini ifade etmektedir. Bu tanımdan yola çıkarak, cinsiyet değiştiren erkekler kendilerini “trans kadın” ve cinsiyet değiştiren kadınlar ise “trans erkek” olarak adlandırmaktadır.
Transseksüelliğin sebeplerini kavrayabilmek için cinsiyeti ve cinsiyet ile ilişkilendirilen kavramları bilmek önemlidir. Cinsiyetimiz, doğuştan gelen biyolojik özelliğimizdir. Cinsel kimlik ise cinsiyetin farkında olmak, bedeni bir cinsiyet algısı içinde kabul etmek ve davranışları buna uygun olarak yönlendirmek şeklinde tanımlanmaktadır. Cinsiyet, kişinin kadın veya erkek oluşunu ifade ederken, cinsel kimlik kişinin kendisini kadın veya erkek olarak tanıması ve bunu ifade etmesi anlamına gelmektedir.
Peki doğuştan erkek olan bir adamın kadın olduğunu iddia etmesi ne anlama gelmektedir? LGBT hareketinin yaklaşımına göre cinsel kimlik, cinsiyetten ayrı değerlendirilmekte ve esas cinsiyetinden memnun olmayan biri istediği takdirde kendini karşı cins olarak tanımlayabilmektedir. Psikiyatride ise esas cinsiyete karşı hoşnutsuzluk duyma durumu bir ruhsal rahatsızlık olarak kabul edilmiş ve “cinsel kimlik bozukluğu” adı altında sınıflandırılmıştır. Daha sonra bu tanım “cinsiyet disforisi (cinsiyet hoşnutsuzluğu)” olarak değiştirilmiştir. Transların neredeyse tamamında görülen cinsiyet hoşnutsuzluğu, genellikle yaşamın erken zamanlarında karşılaşılan olumsuz tecrübelerin cinsel kimlik gelişim sürecine zarar vermesi sonucu ortaya çıkmaktadır.
Kişinin beden ve benlik algısı üzerinde oldukça kritik bir öneme sahip olan cinsel kimlik gelişim süreci, doğumdan ergenliğin tamamlanmasına kadar olan süreyi kapsamaktadır. Bu süreçte karşılaşılan olumsuz yaşam tecrübeleri, örneğin erken çocukluk çağı travmaları, yanlış özdeşim kurma, şiddet veya istismara maruz kalma gibi etkenler kişinin cinsiyete dair algılarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Cinsel kimlik gelişim süreci, sağlıklı bir şekilde tamamlanmadığı takdirde kişide cinsel yönelim bozukluğu veya cinsiyet disforisi (cinsel kimlik bozukluğu) görülebilmektedir. Cinsel yönelim bozukluğuna sahip kişiler gey, lezbiyen, biseksüel gibi eşcinsel eğilimler gösterirken, cinsiyet disforisine sahip insanlarda ise LGBT hareketinin etkisi sonucu esas cinsiyeti reddetme ve karşı cinsin görünümüne bürünme isteği (transseksüel olma eğilimi) gözlemlenmektedir.
Cinsiyet disforisi, kişide var olan ruhsal sorunlara bağlı olarak ortaya çıktığı gibi özellikle genç kitleler arasında akran etkileşimi ve internet kullanımı sonucu yaygınlaştığı da bilinmektedir. Nitekim ergenler ve genç yetişkinlerde görülen ani ve hızlı başlangıçlı cinsiyet disforisinin ortaya çıkış nedenlerini inceleyen bir çalışmada elde edilen bulgular bu görüşü haklı çıkaracak niteliktedir. Cinsiyet disforisi teşhisi alan çocukların ebeveynleriyle yürütülen araştırmada, katılımcıların çoğu (%86,7), cinsiyet disforisiyle eş zamanlı olarak çocuklarının sosyal medya/internet kullanımında belirgin bir artış olduğunu ve gençlerin bir veya birden fazla kişinin sözde trans “kimliğe” büründüğü belli başlı arkadaş gruplarına dahil olduklarını bildirmiştir. Gençlerin %46,6’sının cinsiyet disforisi hakkında yalnızca transseksüel kaynaklardan gelen bilgilere güvendiğini ortaya çıkaran çalışmada ebeveynler, çocuklarının transseksüel olmayan kişilere karşı güvensizlik duyduğunu, transseksüel olmayan arkadaşlarla vakit geçirmeyi bıraktıklarını ve kendilerini ailelerinden izole etme eğiliminde olduklarını da bildirmiştir. Ebeveyn gözlemleri ve uzman görüşlerine dayalı olarak yürütülen bu çalışma, gençlerin cinsiyet disforisiyle alakalı bilgileri internet ortamından ve çoğunlukla transseksüel anlatıya sahip kaynaklardan edindiklerini göstermesi açısından oldukça değerlidir. Elde edilen veriler, gençlerin cinsiyet disforisiyle başa çıkma sürecinde profesyonel yardım almak yerine online platformlardaki LGBT gruplarından etkilenerek transseksüel olmaya karar verdiklerini göstermektedir.
Normal şartlarda kadınlar ve erkekler fiziksel görünüm, davranış ve tutumları itibarıyla birbirlerinden kolaylıkla ayırt edilebilmektedir. Cinsiyetlerinden memnun olmayan translar ise karşı cinsin görünümünü elde etmeye çalıştıkları bir süreç geçirmektedir. Sosyal, tıbbi ve cerrahi müdahaleleri içeren cinsiyet değiştirme süreci, kişinin kararına ve koşullarına bağlı olarak yürütüldüğü için “transseksüellik belirtileri” şeklinde nitelendirilebilecek bir ortak zemin bulmak zordur. Ancak transların karşı cinse benzemek adına benzer süreçleri takip ettikleri bilinmektedir. “Sosyal geçiş” veya “sosyal cinsiyet değişimi” olarak adlandırılan bu süreç, cinsiyet değiştirme ameliyatları öncesinde kişinin sosyal yaşamda karşı cinsten gibi görünmesini sağlayan her türlü çabayı içermektedir. İlk aşamada, aile ve arkadaş çevresine trans olduğunu açıklama ve isim değişikliği gelmektedir. Cinsiyetlerine duydukları hoşnutsuzluk nedeniyle esas cinsiyete dair tüm işaretleri ortadan kaldırma eğilimi gösteren translar karşı cinsin ismiyle anılarak daha iyi hissedeceklerine inanmaktadır. İsim değişikliğinin yanı sıra yabancı dilde cinsiyet bildiren kişi zamirinin (İngilizcede "o" zamirinin) kullanımında da karşı cins zamir tercih edilmektedir. Dış görünüşte de belirgin farklılıklar oluşturmaya çalışan translar, kıyafet tercihlerinde karşı cinse ait parçalar seçmektedir.
Sosyal geçiş aşamasında başvurulan bazı yöntemler ise fiziksel sağlığı tehdit edici boyutlara ulaşabilmektedir. Örneğin göğüs bağlama yöntemi, özellikle çift mastektomi ameliyatı öncesi (cinsiyet değiştirmek isteyen kadınlarda göğüslerin alındığı transseksüel ameliyatı) vücut tiplerini erkeksi bir görünüme kavuşturmak isteyen kadınlar arasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Trans erkek belirtileri arasında gösterilebilecek olan bu uygulama hakkında yapılan kapsamlı bir çalışma, göğüs bağlayıcı kullanımının insan sağlığı üzerinde 28 farklı potansiyel zararı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Araştırmaya katılanların neredeyse tamamı (%97,2) göğüs bağlama yönteminden kaynaklanan en az bir olumsuz sağlık sorunu yaşadıklarını ifade etmiştir. Bu yöntem sırt ağrısı, göğüs ağrısı, omuz ağrısı ve nefes darlığı gibi yaşam kalitesini düşürecek sorunların yanı sıra kaburga kırıkları ve kırığa bağlı akciğer delinmesi gibi daha kritik sağlık problemlerini de beraberinde getirmektedir. Ancak ne yazık ki göğüs bağlayıcılar, taşıdıkları sağlık riskine rağmen LGBT hareketi tarafından transların ruh sağlığına olumlu etkisi olduğu iddiasıyla teşvik edilmektedir. LGBT hareketinin insan sağlığını göz ardı eden yaklaşımı, sadece göğüs bağlama uygulamalarıyla sınırlı kalmayıp aynı zamanda cinsiyet değiştirme sürecinin bir parçası olan cinsiyet değiştirme ameliyatlarında da kendini göstermektedir.
Cinsiyet değiştirme ameliyatları (diğer adıyla transseksüel ameliyatı), cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan transların ilaç ve cerrahi operasyonlar aracılığıyla esas cinsiyet özelliklerini baskılayarak veya tamamen yok ederek karşı cinse bürünme arzusunu yerine getirmeyi amaçlayan uygulamalar bütünüdür. LGBT ideolojisi bu tür uygulamaları “cinsiyet olumlayıcı bakım” olarak tanımlayarak zihinlerde zararsız bir imaj oluşturmaya çalışmaktadır. Ergenlik engelleyiciler ve karşı cinsiyet hormonlarıyla (LGBT hareketi bunu hormon tedavisi olarak adlandırır) başlatılan süreç, vücutta ergenlikle birlikte meydana gelecek olan fiziksel ve hormonal değişimleri durdurarak esas cinsiyete ait özellikleri baskılamayı hedeflemektedir. İnsan gelişiminin en kritik dönemi olan ergenlik döneminde kullanılan ağır hormon ilaçları gençlerin vücutlarında telafi edilemez hasarlar bırakmaktadır. Ruh sağlığı üzerinde de olumlu etkiler bıraktığına inanılan sözde tedavi yöntemleri trans gençleri mutlu etmediği gibi hayat ile olan bağlarını da zayıflatmaktadır. Bu alanda yapılan çalışmalar, trans gençlerin trans olmayan akranlarına kıyasla daha yüksek intihar riski taşıdıklarını ortaya koymaktadır. Transseksüel yaşam tarzının sürdürülebilir olmadığı, kişide mevcut rahatsızlıkları gidermediği ve aksine daha ciddi problemlere neden olduğu bilinmesine rağmen, günümüzde birçok ülkede cinsiyet değiştirme uygulamalarına devam edilmektedir. Birincil cinsiyet özelliklerini (penis, yumurtalıklar, rahim gibi üremeye bağlı özellikleri) geri dönüşü olmayacak şekilde tahrip etmekle sonuçlanan bu uygulamaların her aşaması büyük sağlık riskleri içermektedir.
Cinsiyet disforisi dediğimiz rahatsızlık çoğu zaman stres, anksiyete ve depresif bozukluk gibi zorlu koşullarla ilişkilendirilmektedir. Çoğunlukla travmatik bir nedene bağlı olarak gelişen bu tür rahatsızlıklar kişinin beden ve benlik algısını sarsarak disfori oluşumuna zemin hazırlayabilmektedir. Dolayısıyla cinsiyetleri hakkında kafa karışıklığı yaşayan insanlar hali hazırda birçok farklı ruhsal rahatsızlığı da tecrübe etmektedir. Bu tür rahatsızlıklara sahip bir insan için en uygun çözüm yolu bir ruh sağlığı uzmanından yardım almaktır. Ancak LGBT hareketi ve ona bağlı bulunan kuruluşlar, transseksüel yaşam tarzının kişiye aradığı mutluluğu sağlayacağı yönünde çok güçlü bir algı çalışması yürütmektedir. Gelinen noktada, cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan insanlar nitelikli bir değerlendirme yapılmadan doğrudan cinsiyet değiştirme ameliyatlarına yönlendirilmektedir. Ameliyatların ruh sağlığı üzerinde olumlu etki bıraktığı ve cinsiyet disforisini iyileştirdiği yönündeki LGBT söylemlerini inandırıcı kılmak adına bu görüşleri destekleyen kanıt temeli zayıf sözde bilimsel yayınlar yapılmıştır. Transseksüellik ideolojisini merkeze alan bu tür yayınlar yazılı ve görsel medyada da geniş yer tutmuş ve toplum nazarında transseksüelliğin normalleştirilmesi gayesine hizmet etmiştir.
Bugün gelinen noktada LGBT hareketi, cinsiyeti hakkında kafa karışıklığı yaşayan insanları yanlış bedende doğduklarına inandırarak, cinsiyet değiştirme ameliyatlarına yönlendirmektedir. Kurulan sistemin toplum sağlığını ve huzurunu tehdit ettiği gerçeğinden hareketle LGBT ideolojisine karşı çıkan kesimler ise transfobi suçlamalarıyla karşı karşıya bırakılmaktadır. Oysaki kişinin esas cinsiyetini reddetmesi bir psikiyatrik rahatsızlığın göstergesidir. Diğer tüm rahatsızlıklarda olduğu gibi bu durumdan muzdarip insanların da uygun tedavi seçeneklerinden faydalanması gerekmektedir.
Yorumlar