Dayatılan trans yenisöylemi ile mücadelede gerçekliğe dayalı dil kullanımı

Transgender ideolojisinin gerçeği değiştiren söylemleri ve bunların etkilerine karşı uygulanabilecek tedbirler ve direniş stratejileri.
Dayatılan trans yenisöylemi ile mücadelede gerçekliğe dayalı dil kullanımı


Kaynak: theknownheretic.com
Erişim tarihi: 18.03.2024

George Orwell'in 1984 adlı eserinde 2 + 2 = 5 denklemi, otoriter bir rejimin gerçeği manipüle etme ve düşünceyi kontrol etme gücünü simgeler. Parti, vatandaşları iki artı ikinin beş ettiği iddiası gibi yanlış gerçekleri kabul etmeye zorlayarak, bireylerin algıları ve inançları üzerindeki tam kontrolünü göstermektedir. Bu denklem, propagandanın nesnel ve gözlemlenebilir gerçeklik karşısındaki nihai zaferini temsil etmekte ve baskıcı hükümetlerin gerçeği çarpıtarak bireyleri devlet tarafından dayatılan doktrin lehine doğrudan algılarını terk etmeye zorlayan o ürpertici boyutu göstermektedir. Parti egemenliğini, "gözden düşmüş insan" ve "eğlence kampı" gibi kelimelerin ölüm ve zorla çalıştırmanın acımasız gerçekliğini gizlediği, “yenisöylem” adı verilen özel bir dilin mühendisliği yoluyla ortaya koymaktadır. Bizler de bugün, "cinsiyet onaylayıcı bakım" gibi ifadelerle genital sakatlama, kısırlaştırma ve çocukların kimyasal olarak hadım edilmesinin acımasız gerçekliğini gizleyen transgender ideolojisinin özel diline sahibiz.

Maruz kaldığımız trans-linguistik saldırı, devlet, şirket ve kurum olmak üzere her açıdan üzerimize gelmektedir. Bu aldatıcı dil korumayı zayıflatmaktadır. Trans ideolojinin dili bilişsel düzeyde bir saldırı olsa da, aldatmacaları aynı zamanda çok ciddi maddi zararlar da yaratmaktadır. Trans yenisöyleminin hukuka, kamu eğitimine, psikolojiye ve tıp endüstrisine sızmasına izin verildiği için zihinsel, duygusal ve fiziksel zarara neden olan uygulamalar gizlenmiş ve bunlara izin verilmiştir. Gerçekliği karıştıran, zararı en aza indiren ve empatiyi alt üst eden dilsel manipülasyonlar, normalde doğrudan zarar olarak kabul edilecek şeylere halkın katılımını teşvik etmek için kullanılmıştır. Otoriter taktikler karşısında itaatsizlik etmek ise direnç oluşturmak, direniş sinyali vermek ve çocukların korunmasını sağlamak için önemli bir stratejik araçtır.

Yenisöylem

Bugün dünyanın pek çok ülkesinde, Orwell'in 1984'ündeki yenisöylem doktrini altında yaşayan vatandaşlar gibi, biz de transgender ideolojisi biçimine girmiş kurumsal ve devlet tarafından dayatılan bir dil ve düşünce manipülasyonu rejimi altında yaşıyoruz. Transgender ideolojisi, bazı insanların erkek ya da kadından başka bir şey olabileceğini ima eden bir dilsel aldatmacadır. Transgender kavramının popüler tanımları, bazı insanların yanlış bedende doğduğu söylemini içerir. Sözde bu yanlış beden onların "doğuştan gelen cinsiyet kimlikleri" ile uyuşmamaktadır. ("Cinsiyet kimliği" ifadesi kişinin doğuştan gelen gerçek cinsiyet ruhu anlamında kullanılmaktadır ve LGBT ideolojisine göre bu ruh kişinin “biyolojik cinsiyetinden” farklı olabilir). Bu tanıma göre bazı erkekler, erkek olmalarına rağmen "trans kadın" olduklarını iddia edebilirler. Ve bazı kadınlar da kadın olmalarına rağmen "trans erkek" olduklarını söyleyebilirler. Yani "trans kadın" kelimesi kullanılmaya başlandığında ve elbise giymiş bir erkeğe baktığımızda artık bir erkek değil bir kadın görmemiz gerekiyor. 1984'te örneklendiği üzere, muğlak ve çelişkili bir dil olan yenisöylem, gerçeklik hakkındaki düşünceleri yanıltmak ve manipüle etmek için kullanılıyor. Bu noktada transgender ideolojisinin yenisöylem dili, cinsiyetin tanınmasına yönelik evrimsel olarak geliştirilmiş ilkel içgüdülerimize yönelik bir saldırı olarak kullanılıyor.

Transgender
Gerçeklik hakkındaki düşünceleri yanıltmak ve manipüle etmek için türetilen transgender yenisöyleminde kullanılan terimlerden bazılarının gerçek dildeki karşılıkları, 

Düşünce sonlandırma teknikleri

Steven Hassan'ın BITE otoriter kontrol modelinde Hassan, otoriter kontrolün bir grup tarafından uygulanıp uygulanmadığını belirlemeye yardımcı olmak için Davranış, Bilgi, Düşünce ve Duygular kategorilerinde kullanılan belirli taktikleri tanımlamaktadır. Bariz taktikler aldatma, insanlara eleştirmenlere ve eski üyelere güvenmemelerini telkin etme ve insanları sorgulayıcı davranmaktan korkutmak için fobiler yerleştirme gibi taktiklerdir. Bu amaçlara ulaşmak için kullanılan alt taktikler arasında, eleştirel düşünceyi bastıran, uyumu teşvik eden ve karmaşıklıkları basit basmakalıp sözlere indirgeyen "düşünceyi sonlandırma teknikleri" olarak mantralar ve sloganlar kullanmak yer almaktadır. Slogan tekrarı, bilgiyi kısıtlamak için kullanılan bilişsel bir saldırıdır. Bu taktikler ilkel içgüdüsel tepkileri geçersiz kılar ve rasyonel analizi devre dışı bırakır.

Trans ideolojinin düşünceyi durduran mantraları, hükümetler, STK'lar, filmler, televizyonlar ve sloganlarını yapıcı eleştiri veya sorulara izin vermeyecek şekilde tekrarlayan kurumsal reklam kampanyaları tarafından kullanılmaktadır. Temel trans tekrarına ek olarak, Uluslararası Af Örgütü ve Birleşmiş Milletler, insanları özellikle de trans olduklarını iddia eden insanları sorgulamamaya yönlendiren "BEN NE DİYORSAM OYUM" kampanyasını başlatmıştır. İdeolojiyi sorgulayan herkes derhal "transfobik" olarak etiketlenmiştir. Sorgulayanların kovulması ve karalanması ile birleştiğinde bu mantralar, izin verilen düşünce alanını kontrol etmeyi amaçlamaktadır.

Transgender
Slogan tekrarı, bilgiyi kısıtlamak için kullanılan bilişsel bir saldırıdır. Bu taktikler ilkel içgüdüsel tepkileri geçersiz kılar ve rasyonel analizi devre dışı bırakır.

Tercih edilen zamirler

Trans ideolojinin popüler bilince girmesinden önce, zamirler bir kişiye, kişilere veya nesneye atıfta bulunan dilbilgisi sözcükleri olarak anlaşılıyordu. Dinleyicinin kime ya da neye atıfta bulunulduğunu anlamasına yardımcı oluyorlardı. "I, she, he, you, it, we, they (ben, [dişil] o, sen, [eril] o, biz ve onlar)" zamirleri maddi gerçekliği tanımlamak için nötr doğruluk terimleri olarak kullanılmış, "he/she (o)" bir bireyin cinsiyetine, "we/they (biz/onlar)" bir grubun türüne ve "it (o)" bir nesneye atıfta bulunmuştur. Bununla birlikte, "tercih edilen zamirler" trans yenisöylem dilinin bir parçasıdır. Bunlar herhangi bir nesnel tanımlayıcı niteliğe değil, daha ziyade referans verilen kişinin sahip olduğu kavramsal kimliğe atıfta bulunurlar. Trans ideoloji, başka bir kişinin kendisi hakkındaki öznel duygularını yansıtan bu etiketleri kullanmanın "temel saygı" olduğunu ve bu etiketleri sadece o kişi yanımızdayken değil, yokluğunda da kullanmamız gerektiğini iddia eder. Tercih edilen zamir kullanımı federal ortamlarda, hukuk mahkemelerinde, kamu eğitiminde ve birçok işyerinde zorunlu tutulmaktadır.

Tercih edilen zamirler kafa karıştırıcıdır; çünkü örneğin bir erkek artık sadece "he/him (o/onun)" olarak anlaşılmamaktadır, zira bu erkek aynı zamanda kadın cinsiyeti belirten "she/her (o/onun)" zamiri, topluluk bildiren "they (onlar)" zamiri, nesne bildiren "it (o)" zamiri ya da uydurulmuş "ze/zim" ve hatta "frog/frogself (kurbağa/kurbağanın)" gibi deli saçması yeni zamirler kullanabilir ve bu erkeğin zamirlerinin ne olduğunu bilmenin tek yolu bunu ona sormaktır. 

Tercih edilen zamirler kafa karıştırıcı olmaktan da öte, cinsiyeti tanımaya yönelik birincil içgüdülerimize yönelik bir saldırıdır. Yani artık kendi gözlerimize ve kulaklarımıza gerçeklik hakkında bize doğruyu söylemeleri için güvenemeyiz ama  garip bir adamın bize kendisi hakkında söylediklerine güvenmeliyiz. Bu zamirleri kullanırken kendi zihnimize bilişsel bir bozulma getiririz, bir erkek görürüz, ancak zihnimizi dişil cinsiyet zamiri olan "she/her" demeye zorlamak durumunda bırakılırız. Barbara Kerr, Pronouns are Rohypnol (Zamirler Rohypnol’dür - tecavüz suçlarında kullanılan sakinleştirici ilaç) adlı makalesinde, “yanlış cinsiyet zamirlerini” kullanmanın yıkıcı etkisini "algımızı değiştirmeleri, savunmamızı düşürmeleri, farklı tepki vermemizi sağlamaları ve önümüzde duran gerçekliği değiştirmeleri" şeklinde tarif ediyor.

Bilişsel bozulma hepimiz için zararlıdır ancak özellikle çocuklar için zararlıdır. Okulda çocuklar zamir ritüellerine katılmaya yönlendirilmektedir. Çocuklar diğer öğrencilere seslenmek için doğru cinsiyet zamirlerini kullandıklarında ise öğretmenler tarafından "düzeltilirler". Bu durum onlara, kendi gözlerinin ve kulaklarının gerçeklik hakkında doğruyu söyleme otoritesine güvenemeyecekleri hissini aşılamakta, bu da onları kendi bedenlerinin otoritesine güvenmekten uzaklaştırmaktadır. Bu büyük bir güvenlik zafiyeti doğurur çünkü kendi bedenlerine güvenemeyen çocuklar sağlıklı sınırlar koymakta zorlanırlar. Kendinize ve gerçekliğe ilişkin algılarınıza doğrudan güvenemiyorsanız, kime güveneceğinizi bilme konusunda da kendinize güvenemezsiniz. Kendi içgüdülerinize güvenmeden önce yabancı adamın kimliği hakkında size söylediklerine güvenmeyi öğütleyen her hareket tehlikelidir. İçgüdülerimize güvenmek, korunmamız için birincil öneme sahiptir.

Zoraki pozitiflik

Zoraki pozitiflik dili, trans ideolojisinin kullandığı bir başka kontrol taktiğidir. Olumlama, onaylama ve nazik olma gibi sloganlar olumluluk çağrışımı yapsa da gerçekliği gizlemek için kullanılır. Onaylama, doğrulama ve nezaket durumsal olarak iyi değerlerdir ancak tüm senaryolarda evrensel olarak iyi değildir. Tüm bu terimler bazı insanların karşı cins oldukları yönündeki yanlış inançlarını desteklemek üzere kullanılır. Ancak, başka bir kişinin gerçekliğe doğrudan karşı çıkan öznel iddialarını onaylamak ya da geçerli kılmak, kendi gerçeklik algılarımızı onaylamamak ve geçersiz kılmak anlamına gelir. Yalanları onayladığımızda ya da doğruladığımızda, kendimizi onaylamamış ve geçersiz kılmış oluruz. Ve onların sanrılarını onaylamak ne kendimize ne de başkalarına karşı nazik bir davranıştır. Ne anoreksik bir kişinin şişman olduğu sanrısını ne de şizofrenik bir kişinin tanrının oğlu olduğu sanrısını hoş görürüz. Gerçekle yüzleşmelerine yardımcı olmak sanrılı kişiye daha nazik davranmaktır. Ayrıca, bir bireyin hayallerine kapılmak yerine kolektif gerçekliği onaylamak da diğer herkes için daha nazik bir davranıştır.

Hafifletici dil kullanımı

Hafifletici dil, zararlı uygulamaların etkilerini küçümsemek ve bu zararı rasyonalize etmek için kullanılan bir başka aldatma biçimidir. Çocukların kısırlaştırılmaması, kimyasal olarak hadım edilmemesi veya vücut parçalarının kesilmemesi gerektiği apaçık ortadayken, "cinsiyet onaylayıcı bakım" terimi bu uygulamaların acımasız gerçekliğini gizlemektedir. Cinsiyet onaylayıcı bakımın yanı sıra, "üst ameliyatı" ve "alt ameliyatı" terimleri de dehşet verici meme aldırma ve genital sakatlama ameliyatlarını gizlemek için kullanılan örtülü kısaltmalardır. Hafifletici dil ifadeleri, insanların bu uygulamaların olumsuz etkileriyle bilinçli bir şekilde yüzleşmekten kaçınmalarına yardımcı olmakta ve herhangi bir olumsuz etki olduğu algısını azaltmaktadır.

Dilin hafifletilmesi, gerçekliğin bir tür bilişsel çarpıtmasıdır. Örneğin liberal Batı, Afrika, Asya ve Orta Doğu'nun bazı bölgelerinde uygulanan kadın sünnetini açıkça eleştirmektedir. Kadın sünneti söz konusu olduğunda Birleşmiş Milletler, Unicef, Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Af Örgütü ve diğer STK'lar bu korkunç uygulamaya karşı güçlü bir duruş sergilemektedir. Ancak aynı kuruluşlar, kadın sünneti ile aynı etkiyi bırakan ve cinsiyet değiştirme ameliyatlarını içeren "cinsiyet onaylayıcı bakımı" desteklemektedir. Yan yana resmedildiğinde "genital nullifikasyon (genital organı iptal etme/yok etme)" ameliyatı kadın sünnetinden ayırt edilemez, ancak biri ilerici olarak alkışlanırken diğeri barbarca bulunarak kötülenir.

Bu terimler, tehlikeli ve zararlı olarak kabul edilecek şeylerin kamuoyunda kabul görmesine yardımcı olmaktadır. Bu terimler aynı zamanda başkalarının ve özellikle de çocukların zarar görmesine karşı duyabileceğimiz doğal empatiyi yıkmak için de kullanılmaktadır. Dilin hafifletilmesi, empatik irkilme tepkimizi atlamamıza, zararı inkar etmemize ve bu uygulamaları kabul edilebilir ve gerekli olarak rasyonelleştirmemize rehberlik etmektedir.

Propaganda

Tüm bu dilsel taktikler bir araya geldiğinde - yenisöylem, düşünceyi sonlandıran mantralar, tercih edilen zamirler, zoraki pozitiflik ve hafifletici dil - transgenderizme ilişkin olumlu algının agresif bir şekilde teşvik edildiği, aynı zamanda soruların ve eleştirel düşüncenin agresif bir şekilde engellendiği bir propaganda oluşturmaktadır. Trans ideolojisi ve onun popüler kültürü dilsel olarak ele geçirmesi devlet, şirket ve kurum düzeylerinde yaygınlaştırılmaktadır. Bu saldırı, kamuoyunu etkilemek ve trans ideolojisine katılmaya, onu benimsemeye ve sürdürmeye ikna etmek için kullanılmaktadır.

Ana akım medya ve sosyal medya, trans ideolojisine ilişkin olumlu bir algıyı teşvik etmek ve toplumsal mutabakat oluşturmak için seçici bir şekilde bilgi sunma konusunda etkili olmuştur. Duygu odaklı dil bombardımanı, rasyonel bir tepkiden ziyade duygusal bir tepki üretmekte ve halkın büyük bir kısmı, bazı insanların gerçekten yanlış bedende doğduğunu ve transgenderizmin tasarlanmış bir gündemden ziyade organik bir insan hakları kampanyası olduğunu düşünmeye yönlendirmektedir.

Sigmund Freud'un yeğeni ve modern reklamcılığın, propagandanın ve halkla ilişkilerin babası Edward Bernays, Propaganda adlı kitabında "Kitlelerin örgütlü alışkanlıklarının ve görüşlerinin bilinçli ve akıllı bir şekilde manipüle edilmesi demokratik toplumda önemli bir unsurdur. Toplumun bu görünmeyen mekanizmasını manipüle edenler, ülkemizin gerçek yönetici gücü olan görünmez bir hükümet oluşturmaktadır. Bizler çoğunlukla adını hiç duymadığımız kişiler tarafından yönetiliyoruz, zihinlerimiz şekillendiriliyor, zevklerimiz oluşturuluyor ve fikirlerimiz üretiliyor." 

Bernays burada propagandanın bir toplumun alışkanlıklarını, görüşlerini ve düşüncelerini etkileme gücünü ortaya koymaktadır. Trans propagandanın gücü ve kapsamı konusunda uyanık olmazsak, iddialarının temel meşruiyetini sorgulamamız gereken yerde sadece değerlerini bilinçsizce kabul etmiş oluruz. Edward S. Herman ve Noam Chomsky'nin Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği adlı kitabında, hükümetin "sistemi destekleyici propaganda işlevi gören” kitle iletişim araçlarını kullanarak halkın politikalara rızasını manipüle etme gücüne sahip olduğu gözlemlenmektedir. Bu şekilde hükümetin açık bir zorlamaya ihtiyacı kalmıyor çünkü propaganda halkta içselleştirilmiş varsayımları ve oto-sansürü teşvik ediyor. Popüler haberlerde, eğlencede ve sosyal medyada konuşulanlar, izin verilebilir düşünce alanının tasarlanmasına yardımcı oluyor.

Küçük bir chatGPT deneyi bile hangi sapkın düşüncelerin konuşulmasına izin verildiğini ve hangilerinin verilmediğini ortaya koyuyor. "Transgenderizmin neden bir yalan olduğu" üzerine bir makale yazması istendiğinde, chatGPT bu talimata yanıt vermeyi reddediyor ve bunun yerine bu soruyu soranı azarlayan bir makale yazıyor. Bunun aksine, "dünya neden düzdür" konulu bir makale yazması istendiğinde, chatGPT biraz karşı çıksa da, yine de yönergeyi yerine getiriyor.

Küresel uygulama

Transgender ideoloji propagandasının kapsamı küreseldir. Bu sadece Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Birleşik Krallık'ın ya da sadece İngilizce konuşulan dünyanın sorunu değildir. Toplumsal cinsiyet ideolojisi, Birleşmiş Milletler tarafından “küresel sürdürülebilir kalkınma hedefleri” (SDG) aracılığıyla 193 üye ülkenin tamamına dayatılmaktadır. Eski bir trans hakları aktivisti olan K.Yang, Birleşmiş Milletler SDG-5'te kadın sembolünün "toplumsal cinsiyet eşitliği" için yeni bir sembolle nasıl değiştirildiğini ve "kadın" ve "kız" kelimelerinin karşı cins olduğunu iddia eden erkekleri ve erkek çocuklarını da kapsayacak şekilde nasıl yeniden yazıldığını anlatıyor. BM'nin SDG'lerinin 2030 yılına kadar tüm üye ülkeler tarafından uygulanması öngörülüyor.

Şu anda dünyada 28'den fazla ülkede "cinsiyet kimliğini" bir özellik olarak koruyan yasalar bulunmaktadır ve 80'den fazla ülke karşı cins olduğunu iddia edenler için yasal cinsiyet değişikliği statüsü tanımaktadır. 

Transgender
Ülke veya bölgelere göre "cinsiyet kimliği" ile ilgili kanunlar

Tüm bunlar, dilsel ve ideolojik ele geçirmenin küresel çapta olduğunu ve devlet ve kurum düzeyinde uygulandığını göstermektedir. "Yanlış cinsiyetlendirme" suçundan dolayı öğretmenler işten atılmış, öğrenciler okuldan uzaklaştırılmış ve kadınlar polis tarafından ziyaret edilmiştir. Mahkemelerde kadınlar erkek saldırganlara "kadın" demek zorunda bırakılmıştır. Diğer kadınlar ise transgenderizm yalanlarına katılmayı reddettikleri için "nefret suçu" işlemekle suçlanmış ve mahkum edilmiştir. Bunlar çok sayıda ülkede yaşandı ve hepimiz boyun eğmeyi bırakmadığımız sürece yaşanmaya da devam edecek.

Transgender
 "Yanlış cinsiyetlendirme" suçundan dolayı işten atılan öğretmenlerin, okuldan uzaklaştırılan öğrencilerin ve polis tarafından ziyaret edilen kadınların haberlerinden bazıları.

Ancak polisin ve hukukun trans yenisöylem uygulamasından daha kötüsü, eğitim kurumlarında çocuklara yapılan telkinlerdir. Birçok detrans (transseksüellikten vazgeçen), desist (cinsiyet değiştirmekten vazgeçen) ve detrans/desist çocukların ebeveynleri, okullarda müfredat, öğretmenler ve akranları tarafından yapılan telkinlerin "trans" olduklarına inanmalarında oldukça etkili olduğunu bildirmektedir. Sosyal cinsiyet değişiminin (tıbbi müdahale olmaksızın sosyal hayatta karşı cins gibi yaşamanın), çocuklarda tıbbi cinsiyet değişikliği düzeyinde artışa yol açtığı da gösterilmiştir. Zorunlu zamirler de dahil olmak üzere transseksüel yenisöylem dilinin tekrar tekrar kullanılması çocuklar üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Cinsiyet değiştirmeyi seçmeyen çocuklar bile transseksüel inancının temel ilkelerine inanmaya başlamıştır. Çoğunlukla çocuklar, okullarda kendilerine öğretilenlere güvenir ve inanır ve birçok ülkede toplumsal cinsiyet ideolojisi artık eğitim müfredatının zorunlu bir parçası haline gelmiş durumdadır.

Bir ideoloji devlet tarafından dayatıldığında, yasalara yazıldığında, polis tarafından uygulandığında ve okullarda gerçek olarak öğretildiğinde, bu sadece propaganda değil, aynı zamanda ne söylememize ve düşünmemize izin verildiğini zorla dayatan otoriter kontrol taktiklerini temsil eder. İnsanlardan yalanları tekrarlamalarını ve yalanlara inanmalarını talep etmek, gerçekliği aktif bir şekilde ele alırken onu ayırt etme yeteneğimizi bastırır.

Direniş

Transgender ideolojisinin taktikleri, gerçekliğin yeniden yazıldığı ve itaatin devlet tarafından zorunlu kılındığı dilsel bir ele geçirme olarak işlemektedir. Dil, toplumsal cinsiyet ideolojisinin hile yaptığı ve insan içgüdülerini ele geçirdiği bir araçtır. Zorlama bir dil söz konusu olduğunda ise bu dili konuşmamak önemli bir direniş eylemidir.

Trans ideolojisine katılmayanlar arasında bile, inançların ve konuşmaların maddi zarar teşkil etmediğine inanarak "yaşa ve yaşat tavrına" bağlı kalanlar vardır. İnançlar ve söylemler bire bir bireysel düzeyde zarar teşkil etmese de, küresel bilinci yeniden şekillendirmeyi amaçlayan propagandanın kitlesel bir bombardımanı söz konusu olduğunda zarar teşkil etmektedir.

"Kişisel olan politiktir" ifadesi, bireysel eylemlerimizin toplumsal yansımaları olduğunu söylemenin kısa bir yoludur. Şu anda, ana akım haberlerin ve sosyal medyanın izin verilen düşünce alanını kontrol etmeye çalıştığı bir zamanda yaşıyoruz. Bu durumda, kendimizi kamusal ve özel olarak nasıl ifade ettiğimiz, bu ideolojinin gelişmesine izin verilen (veya izin verilmeyen) genel iklime katkıda bulunuyor.

Gerçekliğe dayalı konuşma söz konusu olduğunda çizgiyi koruyan insanların sayısı giderek artıyor. “Yanlış cinsiyet zamirlerini” (diğer bir deyişle “tercih edilen zamirleri”) veya herhangi bir trans yenisöylem dilini kullanmadığımız için bazen "aşırı", "otoriter" ve "totaliter" olarak etiketleniyoruz. Bu elbette ironik bir durum, çünkü otoriter düşünce kontrolüyle en etkili şekilde mücadele edenler bizleriz. Başkalarının yanlış dilini düzelttiğimizde bize "linç kültürünün", "konuşmayı denetlemenin" ya da "masumiyet politikasının" bir parçası olduğumuz söyleniyor. Tekrar etmek gerekirse, insanların "yanlış cinsiyetlendirme" suçu nedeniyle işlerinden kovuldukları ve polis tarafından ziyaret edildikleri gerçek koşullarla karşılaştırıldığında buradaki abartı ve ironi şaşırtıcıdır.

Küresel siyasi koşullar bu kadar vahim ve propaganda sağanağı bu kadar sarsıcıyken, tehlikeli bir ideolojik grupla orta yol bulmaya ya da saygılı bir şekilde uzlaşmaya çalışarak çok fazla yol kat edemeyiz. Bireylere karşı saygılı olmak ve doğru bir dil kullanmak son derece mümkündür. "Erkek" ve "kadın" kelimeleri ise hakaret değildir. Dolayısıyla bir erkeğe erkek olarak hitap etmek bir saygısızlık biçimi değildir. Bir erkeğe doğru bir şekilde atıfta bulunmak, özsaygının ve toplumun sağlığına duyulan saygının bir biçimidir ki bu da kolektif doğruyu söyleme yeteneğini aşağıladığımızda zarar görür. Erkekler erkektir ve kadınlar kadındır, bunlar var olan tek insan türüdür. Cinsiyet sadece bir gerçeklik değildir, en ilkel içgüdülerimizle bağlantılıdır. Cinsiyetin gerçekliğini isimlendirme yeteneğimizi tehlikeye atan şey, insanlığımızın temel bir parçasını da tehlikeye atar.

Ünlü Asch deneyinde bulgular, bir grup ortamında, çoğunluk fikir birliği içindeyse bireylerin ezici bir çoğunlukla gerçekliği inkar edeceğini ve çoğunluğa uyacağını göstermiştir. Ancak deneyde, yalancı denek grubunda doğru cevabı veren en az bir üye olduğunda, denek birey çoğunluğun geri kalanına meydan okuyarak doğru cevabı verebilmiştir. Gerçeği söylemek başkalarında dayanıklılık yaratır. Konuşacak kadar cesur olanlarımız, trans yenisöylem diline gömülü yalanları ortadan kaldırarak gerçeği açıkça söylemelidir.