Erişim Tarihi: 10.03.2023
Kaynak: quillette.com
Yakın tarihli bir NBC News raporu, kendi cinsiyetine geri dönmek isteyen eski transseksüellerin, yani "detransların" medyada yanıltıcı şekilde ele alındığını iddia ediyor. Yazar Liam Knox, "Cinsiyet değişiminden duyulan pişmanlığın varlığına kimse itiraz etmiyor" diye yazıyor, ancak gazetecilerin cinsiyet değiştirme pişmanlığı konusunda bir "panik" yarattığını söylüyor ve transların "sadece geçici olarak kafalarının karıştığı ya da yanlış teşhis edilmiş bir psikolojik rahatsızlıktan muzdarip oldukları" fikrinin körüklenmesinden şikayet ediyor.
Knox, Massachusetts General Hospital'da (Massachusetts eyaletinin merkez hastanesi) trans gençlerin ruh sağlığını araştıran bir psikiyatri asistanı olan Dr. Jack Turban'ı alıntılıyor ve bir çocuğun cinsiyet değişimini "teşvik etmenin" (ve çocuklara ergenlik engelleyici ilaçlar vermenin) genellikle en ihtiyatlı hareket tarzı olduğunu iddia ediyor. Ancak makale bu iddiayı destekleyecek hiçbir kanıt sunmuyor ve ilgili risk ve faydaların nasıl karşılaştırılabileceğini belirtmiyor.
Bu tür makaleleri okuyanlar, çocuk ve ergenlerin tıbbi cinsiyet değiştirme sürecine ilişkin verilerin sınırlı olduğunun farkında olmayabilir. Dr. James Cantor'un geçen ay yayınlanan hakemli bir dergi makalesinde yazdığı gibi, transseksüellik iddiasıyla kliniklere başvuran çocukların yetişkin oldukları zamanki sonuçlarını inceleyen çok az çalışma vardır. Cinsiyet değiştirmekten duydukları pişmanlık ortaya çıkar korkusuyla bu kişiler incelemeye alınmamaktadır. Ayrıca, yapılan çalışmalar, transseksüel iddiasıyla kliniğe başvuran ergenlik öncesi çocukların çoğunun nihayetinde trans olmayı bıraktığını ve doğum cinsiyetlerine döndüğünü göstermektedir.
NBC'nin haberine göre, ABD merkezli Ulusal Transseksüel Eşitliği Merkezi (NCTE) tarafından 2015 yılında yaklaşık 28.000 kişiyle yapılan bir ankette, katılımcıların yalnızca yüzde 8'i cinsiyet değişiminden vazgeçtiğini bildirmiştir. Transseksüellik iddiasıyla kliniklere başvuran reşit olmayan çocuk sayısındaki artış göz önüne alındığında, bu yüzde 8 rakamı doğru olsa bile dikkat ve endişe uyandırıcıdır. Ancak gerçek rakam yüzde 8'den çok daha yüksektir, çünkü söz konusu çalışma yalnızca transseksüel anket katılımcılarına dayanmaktadır. Buna karşın, konuştuğum birçok detrans, transseksüel toplulukla bağlarını tamamen koparmış olduğunu ve artık kesinlikle trans olmadığını söylemektedir. Bu da yok sayıldıkları ve istatistiklere yansıtılmadıklarını göstermektedir.
NBC raporunda atıfta bulunulan ikinci bir çalışma, 1960-2010 yılları arasında İsveç'te Cinsiyet Değiştirme Ameliyatı için Yapılan Tüm Başvuruların Analizi: Prevalans (genel görülme sıklığı), İnsidans (belli bir zaman dilimi içinde görülme olasılığı) ve Pişmanlıklar adlı çalışmadır. Bu çalışmanın araştırmacıları, incelenen hastaların yalnızca yaklaşık yüzde 2'sinin pişmanlık duyduğunu ifade ettiğini bulmuştur. Ancak çalışma yalnızca hem yasal hem de cerrahi cinsiyet değişimi için başvuruda bulunan trans İsveçlilerin küçük bir alt kümesiyle sınırlı tutulmuş, yani bilinçli ve taraflı seçilmiş bir kitlenin istenilen sonuca göre yanıt vermesi sağlanmıştır. Bu katı seçim kriteri, sosyal cinsiyet değişikliği yapmış (tıbbi müdahale olmaksızın sosyal hayatta karşı cinstenmiş gibi davranmak) ancak cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirmemiş veya yasal statü değişikliği için başvurmamış çok daha geniş bir transseksüel grubunu yansıtmayacaktır. Ayrıca, bazı detranslar cinsiyet değiştirmenin bir sonucu olarak önemli ruhsal ve fiziksel sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sorunlar sebebiyle araştırmalara gönüllü olmak ya da süreçlerini paylaşmakta zorlanmaktadırlar.
İsveç'te yapılan çalışmada yer alan bireylerin çoğu, transseksüel olduğunu iddia eden gençlerin sayısında son dönemde yaşanan dramatik artıştan önce cinsiyet değiştirmiştir. (Çalışmanın kapsadığı 50 yıllık süre zarfında yasal ve cerrahi cinsiyet değişimi için başvuran 767 İsveçli, yılda yaklaşık 15, ayda yaklaşık 1 kişiye tekabül etmektedir). Son yıllarda cinsiyet değiştiren nüfus da önceki verilerden niteliksel olarak farklıdır. Şu anda cinsiyet değiştirenlerin çoğu çok daha gençtir. Birleşik Krallık'ta, 2009'dan 2019'a kadar uzman cinsiyet hizmetleri talep eden erkek çocuk ve ergenlerin yıllık oranında yüzde 1.000'den fazla bir artış olurken, kız çocuk ve ergenler arasında yüzde 4.400'lük bir artış olmuş, 2009-10'da sayıları 40 iken on yıl sonra 1.800'ü geçmiştir. Benzer artışlar diğer Batı ülkelerinde de görülmüştür. Yani düşük popülasyondan elde edilmiş bir oran ile bu kadar yüksek popülasyondan elde edilecek veri tabii ki aynı olmayacak, kişi sayısındaki artış oranının çok daha büyük bir yüzdesinde pişmanlık görülecektir. Bunu savunma sebebimiz, cinsiyet değiştirme yaşının çok küçük olması ve muhtemelen manipülasyonla bu yola girenlerin sayısının artmasıdır.
Yakın zamana kadar, cinsiyet değiştirmek isteyenler genellikle ruh sağlığı pratisyenleri tarafından kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutuluyordu. Bu katı kurallar son yıllarda gevşetildi; çünkü hasta özerkliğine müdahaleymiş gibi empoze edilip külfetli ve müdahaleci olarak lanse edildi. Bu vesileyle, hastayı radikal değişime yönlendirmeden önce derinlemesine değerlendiren ve altta yatan sorunları tedavi eden uygulamalar kalktı ve yerine cinsiyet hoşnutsuzluğunu (ve diğer eşlikçi tanılarını) tedavi etmeden hastayı doğrudan cinsiyet değiştirmeye teşvik etmeye dayalı bir model geldi. Pek çok kişi, yalnızca asgari bir değerlendirmeden sonra cinsiyet değiştirme müdahalelerine erişebilir hale geldi. Bu çok tehlikeli bir sistemdir. Hastaları "teşvik etme" konusundaki bu acele, klinik verilerin önüne geçmiştir.
Bir de önyargıların pekiştirilmesi sorunu vardır. Kendilerini ve dünyadaki yerlerini anlamakta zorlanan ergenler için kendi kendilerine transseksüel teşhisi koymak görünüşte kolay cevaplar sunabilir. Ancak biyolojinin gerçekçi bir tartışmasını içeren ve cinsiyet değişiminin risklerini araştıran bir yaklaşım gençler için en iyisi olacaktır. Ne var ki, en iyi uygulamalardan ziyade ideolojiye öncelik veren tıp camiası üyeleri arasında bu yaklaşımın modası geçmiştir.
Ben Philadelphia'da yaşayan ve esas cinsiyete dönüş (detransition) sürecindeki bireyleri tedavi eden bir klinisyenim. Örneklemim küçük olsa da, danışanlarım arasında bir dizi ortak temanın bulunduğunu gördüm. Muayenehanemde gördüğüm detransların neredeyse hepsi yirmili yaşlarının başında olan kadınlardı. Trans olduklarına karar verdikleri dönemde birçoğu karmaşık sosyal ve zihinsel sağlık sorunlarından muzdaripti. Cinsiyet değiştirme süreci bu sorunları ele almakta başarısız olmakla kalmamış, zaman zaman durumu daha da kötüleştirmiş veya yeni sorunlar üretmişti. Bu genç kadınlar, trans oldukları dönemlerde genellikle eğitim veya mesleki hedeflerinden sapmıştı. Trans olmaktan pişman olup translıktan vazgeçtikten sonra ise genellikle hem çevrimiçi hem de yüz yüze trans topluluklarının desteğini kaybetmişlerdi. Bazıları, bir detrans olarak deneyimleri hakkında konuştuklarında kötülendiklerini ve zorbalığa uğradıklarını da bildiriyor. Dolayısıyla, önceden var olan durumlarından muzdarip olmanın yanı sıra, artık sosyal izolasyon ve akran desteği eksikliği de çekiyorlar. Halbuki yaşadıkları ruhsal bunalımları zamanında aşmaya çalışıp, kendileriyle daha yakından ve şefkatli bir temas kurmuş olsalardı böyle radikal bir yola girmezlerdi ve sorunları bu kadar büyümezdi.
Birlikte çalıştığım genç kadınların hepsi ergenlik döneminde trans olduklarına karar vermişti. Bunu çoğunlukla önemli aile sorunları veya karmaşık psiko-sosyal sorunlar bağlamında yapmışlardı. Cinsel saldırı ve cinsel taciz de yaygın görülen durumlardı. Çoğunda trans oldukları sırada duygusal yeme bozukluğu vardı. Birlikte yaptığımız çalışmalarda, öz benliklerini tanıyıp her yönleriyle kendileriyle yüzleşmek için karmaşık geçmişlerinin izini sürdüler.
Bu genç kadınların tümü, cinsiyet disforisi (cinsiyet hoşnutsuzluğu) deneyimlerini derinden hissettiklerini bildirmişti. Herkes kadar "gerçekten trans" olduklarını düşünüyorlardı. Bazıları ruh sağlığı klinisyenlerinden resmi bir cinsiyet disforisi teşhisi almıştı. Bazıları ise bilgilendirilmiş onam* kliniklerine katılmış ve bir sağlık kuruluşuyla yaptıkları kısacık bir görüşmenin ardından testosterona başlatılmıştı.
Bu genç kadınların çoğu için trans olmak ruh sağlıklarını daha da kötüleştirmişti. Bazıları hormon kullanmaya başlamanın başlangıçta özgüven ve refah artışı getirdiğini bildirse de, nihayetinde duygusal olarak çalkantılı bir ruh haline neden olduğunu ve depresyon ve intihar eğilimini yoğunlaştırdığını belirtti. Mastektomi (memelerin alındığı transseksüel ameliyatı), vajinoplasti (genital bölgenin yeniden şekillendirildiği transseksüel ameliyatı) veya histerektomi (rahim aldırma ameliyatı) gibi ameliyatlar geçiren kadınlardan bazıları, bu prosedürlerin acılarını dindirmediğini, bunun yerine sinir hasarı, pişmanlık ve bazı durumlarda sentetik hormonlara ömür boyu bağımlılığa neden olduğunu tespit etmiştir.
Birlikte çalıştığım kadınların hepsi cinsiyet değiştirme sürecinin sorunlarını çözmediğini ve hatta daha da kötüleştirdiğini düşündükleri için cinsiyet değiştirmekten vazgeçti. Cinsiyet değiştirmenin bir hata olduğundan artık eminler. Kendilerini "cinsiyet değişimine teşvik eden" beden ve ruh sağlığı sağlayıcılarına karşı öfke duyuyorlar. Bu kadınlardan bazıları, geriye dönüp baktıklarında terapistlerin ve doktorların kendilerini bedenlerinin kusurlu olduğuna ya da aşırı fiziksel değişikliklerin bedenleriyle ilgili sıkıntılarla başa çıkmak için sağlıklı bir seçenek olduğuna ikna ettiklerini söylüyor. Trans aktivistlerin yaptığı baskı ve zorbalıklar sebebiyle, birlikte çalıştığım kadınların hiçbiri trans aktivistler tarafından atıfta bulunulan çalışmalara dahil edilmeyecek.
Tekrar etmek gerekirse: Burada paylaştığım klinik gözlemler, klinik pratiğimin doğasına uygun ve küçük bir örneklem boyutuna dayanmaktadır. Bununla birlikte, bu tür izlenimler genel bir tablo çizmeye yardımcı olur ve daha fazla veriye ihtiyaç duyulan alanlara işaret eder. Her ne kadar NBC makalesi cinsiyet değiştirme pişmanlığının yaygın olmadığını iddia etse de, aslında bu olgunun ne kadar yaygın olduğu konusunda oldukça endişeliyiz ve bunu öğrenmek için daha fazla araştırmaya ihtiyacımız var.
Cinsiyet değiştirme pişmanlığını önyargılı medya kuruluşlarının kışkırttığı bir "panik" olarak görmek, cinsiyet değişiminden vazgeçme gibi zor bir deneyimle mücadele eden gerçek kadın ve erkeklere yapılan büyük bir kötülüktür. Sırf acıları siyasi açıdan sakıncalı olduğu için bir grup insanı görmezden gelmek, iyi bir bilim ya da iyi bir gazetecilik değildir.
*Bilgilendirilmiş rıza/onam/onay, kendilerine bir müdahale uygulanacak olan kimselerin, müdahale hakkında uygulayıcılar tarafından kapsamlıca bilgilendirildikten sonra müdahaleyi kabul etmesidir. Bu bilgilendirmede yöntemin hangi çalışmalarla elde edildiği, çalışmalarda kimlerin denek olduğu, vadedilen faydaların ne olduğu ve bunların gerçekleşme olasılığı, ihtimal dahilindeki riskler ve bunların gerçekleşme olasılığı, alternatif tedavi yöntemlerinin neler olduğu, bu alternatifler içinde neden söz konusu müdahalenin uygulama için seçildiği gerekçeleriyle açıklanmalıdır. Bununla beraber, müdahalenin kendisine uygulanacağı kişinin bu açıklamaları anlayıp değerlendirebilecek zihinsel olgunluğa sahip olması ve yasal olarak hukuki eylem gerçekleştirebilecek yetkinliği olması gerekir. Şayet kişi yasal olarak reşit değilse, velisi/vasisi bu açıklamanın muhatabıdır. Reşit olmamakla birlikte anlayacak olgunlukta olan kişilere açıklama yapılır. Fakat onların rızası geçerli değildir. Ayrıca bilgilendirilmiş rıza gösterecek kimsenin zihinsel olgunluk ve hukuki eylem yapabilme özelliklerinin yanı sıra baskı altında olmadan hür iradesiyle karar vermesi gerekir..
Yorumlar